Bilmiyorsak Uyduralım 101



Müteveffa Cumhurbaşkanı Turgut Özal'ın yirmi sene sonraki otopsisi, kamuoyuna yapılan talihsiz açıklamalar ve mucizevi olarak bahsedilen olaylar benim açımdan olayın kendisi ve gündemde bağlandığı yerlerden daha dikkat çekici oldu.

Buyrun oğlunun açıklamalarını okuyun. Her bi naneyi bir ulu güce bağlayan, olaylara olmayacak (mümkün olmayan anlamında) sebepler uyduran insanların kafasıyla yönetilmek, hakim tüm algıların bu yönde bükülmüş olduğunun farkına varmak çok acı.


CESEDİNİN BOZULMAMASI MUCİZE

Ben babam rahmetli olduğu zaman yurtdışındaydım. Otopsi için anneme soruldu deniyor, ama sorulmadığını biliyorum. Ben o yıllarda yapılacak olan otopsinin bir sonuç vereceğine inanmıyorum. Çünkü hem o günkü teknoloji ve o zamanki baskı meselesi. Şimdi yapılan otopside iç organlarıyla birlikte yapılan otopsi, Adli Tıp'ın inanılmaz bir şekilde işini kolaylaştırdı. 19 sene sonra bütün organlarıyla beraber orada durması bana göre mucizeye giriyor.

BABAMIN CESEDİ BİR ANDA ÇÜRÜDÜ

Ben Adli Tıp yetkilileriyle hiç konuşmadım. Onları rahat bırakmak istedim. Fakat ben Adli Tıpçılar'dan çok etkilendim. Çok iyi bir Adli Tıp'ımızın olduğunu düşündüm. 3 ayrı grup birlikte çalıştılar. Cesedin beyninin yerinde olması, kemik iliklerinin yerinde olması ve üç gün  çalışmanın sonunda ceset bir anda siyahlaşıp çürümeye başlamış. 20 sene ceset çürümemiş. Bu haliyle baktığımızda Sanki ceset 'görevimi yaptım ben gidiyorum' der gibi. Bu gerçekten çok şaşırtıcı. Dünya tarihinde benzerinin görülmediği bir şey. Bana göre Allah'ın işi bu...


Metnin kaynağı için tıklayınız.


Gördüğünüz üzere bilimsel olarak açıklanabilecek olaylar "yüksek merciilere" bağlanmış, toplumda ulu güçten alınan kut sahibi cansız beden algısı oluşturulmaya çabalanmış. Memleketimin siyaset sahnesinde halktan oy almak kadar tanrısal varlıklardan kut almak da önemli demek ki. :)

Bu kadar hayallerle dayalı döşeli hayatlar yaşayan ülkede fantezi kurgu edebiyatının pek gelişmemiş olması, bu alanda dünya çapında yazarlar yetiştirememiş olmamız üzücü ve düşündürücü. Belki de kurgu ile totomuzdan bir şeyler uydurmak arasındaki kalın çizgide kaybolmuştur yazdıklarımız. Kim bilir?