Şarkıların İzinde: Bleeding Love

Hayır yanlış görmüyorsunuz. Leona Lewis'in uzun süre listelerden düşmeyen şarkısı Bleeding Love'dan bahsediyorum. Ah evet ben şu müziğe müzik için değer veren geri kafalılardanım. Sanırım şarkıyı çıkışından bir sene sonra falan ilk defa dinlemiş oldum; neyse yine güzel geldi ne yalan diyeyim. Öyle bir hatırladım, sonra bulup dinledim.

Bu kadar mı hoş olabilir? Müzik altyapısı ve vokal çok hoş olmuş. Tabii, bu kadar hoşuma giden bir sesin arenbi tadında garip garip auuuouuu gibi sesler çıkartması sinir bozucu ama gencin tarzıdır dedik, devam ettik.

YouTube'dan falan bi video koymak isterdim; ama ne mümkün. Yasaklı kendileri. Neyse artık, idare edeceğiz artık. O zaman hep beraber söyleyelim...

My heart's crippled by the vein that I keep on closing.
You cut me open and I keep bleeding; keep, keep bleeding love

Bu arada, ilginç bir not olarak, açık konuşmak gerek, çok güzel olmasa da Leona Lewis hoşlandığım bayanlar arasında yer aldı. Yoksa, genellikle aklımın takıldığı koç kadınlarından birisi olmasından mı kaynaklanıyor, emin değilim. Şimdiye kadarki vukuattan şöyle bir istatistik çıkartıyorum:
Zodyak'taki sırasıyla Koç,Başak, Oğlak, Kova.. Hmm. Neyse bunu başka bir zaman ele alırım.


Not: Şu sıralarda Cresyn'in CS-HP500 kulaklıklarını ve Creative Digital Music SX harici ses kartını kullanıyorum. Taş gibi bir bileşim oldu. Hmm, sanırım X-Fi Xmod'un hacdan dönmesi lazım. Bu kulaklıkların sınırını çok merak ediyorum.

Sıfır Kilometre Olmanın Önemi

Haberin önemi yok, yalan olsun doğru olsun. Bu kafa Türkiye'de hâlâ var. Kızım sıfır kilometre olsun diye uğraşan babaya mı küfredeyim, yurt yönetimine mi, bunları mümkün kılan hukuki temele mi...

Buradan okuyun, insanlıktan nefret edin.

İffet anlayışınızın da, testlerinizin de, zihniyetinizin de, tanrısal güçler türlü türlü belasını versin. Acılar içinde ölün; hatta ölmeniz uzun sürsün.

Amin.


Bencillik Üzerine - Oscar Wilde


"İstediği gibi yaşamak değildir bencillik; başkalarına kendisinin istediği biçimde yaşamalarını önermektir... Kırmızı gül olmak istediği için bencil olmaz kırmızı gül: Bahçedeki öteki tüm çiçeklerin de hem kırmızı hem de gül olmasını isteseydi işte bu korkunç bir bencillik olurdu..."

Kendi tarzlarını herkese aşılamaya çalışan kibar bencillere ithaf olunur, desek çok mu ileri gideriz?


Eski Dostlar: Rashida Scalebane



"It is not by the blood of dragons that Rashida measures victories, but by the sum of children who no longer wake from nightmares of scales and fire."

Kaç yıl oldu, hâlâ bu yazıyı unutmuyorum. Kaç yıl mı oldu? 12.

Vay be, Rashida ile tanışalı, biraz fazla zaman geçmiş. Eh, o zaman bi Eski Dostlar patlatmak lazım gelir!

Unutulmuş birer birer, eski dostlar, eski dostlar..

Onlar Erdi Muradına...


Biz çıkalım level 80'ine...


Wrath of the Lich King piyasaya çıktı. Az önce EU-Frostmane'e bi girdim baktım, tek online yok. Sanırım herkes kuruluma kendisini vermiş durumda.

Ben bu aralar pek vaktim olmadığı için hemen gidip bir WotLK satın almayacağım. Artık takip ederiz ilerlemeyi diğer arkadaşlardan.

İyi seviye mücadeleleri dilerim.

"Die Waffen - Legt An!"

Hayır RTS oynamıyorum, ama hazırladığı inanılmaz oyun için EA'e teşekkür etmek istiyorum. Sadece müzikleri bile ayrı bir eser.

Burada rahmetli Westwood Studios'a bir dua okuyup devam ederken Hell March 3 için Frank Klepacki'ye de teşekkürlerimi iletiyorum.

"Die Waffen - legt an!"


Okunmuş Üflenmiş Kantar Topuzu

Merhaba,

Sadece bir URL vereceğim:

http://www.haber7.com/haber/20081028/Huseyin-Uzmez-tahliye-edildi.php

Adamı, küçük kızı, affedersiniz ipe ipe komaya sokmadığı, delirtmediği ve ruh sağlığını "çok da bozmadığı için" tutuksuz yargılanmak için serbest bırakıyorlar. İlk defa duyulan birşey.

OHA artık Türk Adaleti... OHA!

Daha elim ve daha vahim olmakla birlikte, kaynaktaki şu yorum da ne tür oksijen yakma makineleriyle bir arada yaşadığımızın göstergesi olarak kayıtlara geçmelidir:

- - - ALINTIDIR - - -
Elahmdulillah
Dosltların sevinme günüdür bugün. Hüseyin beyin şahsında dine ve camiaya saldıranların kahrolma günüdür bugün....dostlara selam olsun.imtihanın en büyügünü sınandık Allah kazananlardan kılsın müslümanları
- - - ALINTI BİTTİ - - -

Şu arkadaşı da şuçu övmekten falan birşeyler ayarlayıp içeri alsalar... En azından bizim oksijenimizi boşa harcamasın mesela.

Alterac Dağlarında Çiçekler Açar


World of Warcraft oyuncularına ithaf edilmiştir. Ben oynayamıyorum, siz oynayın.


Alterac Dağları'nde çiçekler açar,
Altın güneş orda sırmalar saçar.
Yenilmiş Ally'lar hep yel gibi kaçar,
Yaşa Drek'Thar Paşa yaşa,
Adın yazılacak mitrilden taşa.

Alterac Dağları'nda oturdum kaldım,
One shot yiyenleri deftere yazdım.
Pwnt dostları hep bağrıma bastım,
Yaşa Drek'Thar Paşa yaşa,
Adın yazılacak mitrilden taşa.


Elveda Feysbuk

Bugün, yaptığım bir mallığın telafisi için, genellikle yüzünü bile gömediğim, hatta bazıları benimle alakasız bile olan insanlarla dolu feysbuk hesabımı kapatma ihtiyacı hissettim. Gerçi çok uğraşıp silmedim; ama uzunca bir süre hiç açılmayacağını garanti edebilirim.

Hakkımdaki gelişmeleri oradan takip edemeyeceksiniz veya eğlenceli durum iletilerimi göremeyeceksiniz; ama MSN'e ekleyin o da eğlenceli; aynı şeyleri yazıyorum. Fotoğraflar falan için ise artık Live Space'imi kullanırım. Adresimi merak edenler için aslında basit bir formül var: adım@internetsitem.com

- Elveda zalim dünya.
- Anca gidersin!


4. Levent'ten Manzaralar

Hani pek yapmam da Cuma akşamı biraz yürüyüşe çıkayım dedim. Çıktım ve bir iki tane fotoğraf çektim. Tabii yanımda fotoğraf makinesi yoktu. Nokia E90'la çektim. Bu kadar mı kötü çekiyormuş? Şimdi fark ettim. :)






Böyle yani. Neyse, en kötü çalışmamız böyle olsun. Iyk, hakikaten kötü bunlar yahu. Neyse. İdare edin.

Veled Mazbût...


Zamanında Ali ışıngör'ün günlüğünde gördüğüm bir fıkrayı aynen aktarıyorum

- - -

Petrol şeyhinin bir tanesi üniversitede okuması için oğlunu İstanbul’a gönderir. Çocuk ilk devreyi başarıyla bitirdikten sonra notlar düşmeye ve çocuk hafiften serserileşmeye başlar. İşin kötüsü, memleketten çocuğa gönderilen avuç dolusu paralar da artık yetmemektedir! Şeyhimiz oğlunu kontrol etmek için adamlarından birini İstanbul’a gönderir.

Adam İstanbul’a gelince bir de ne öğrenir! Şeyhin okusun diye gönderdiği oğlu okulu bırakmış, kendini karıya kıza vurmuştur! Neyse, çocuk Boğaz kenarında salaş bir meyhanede bulunur:

“Ya seydi, bu ne kepazeliktir! Baban seni merak eder! Kalk gidiyoruz Arabistan’a!”

Çocuk “Ayva seydi” der, “Ama önce bir otur da şu manzaraya bir bak…”

Şeyhin adamı “Bunda ne kötülük olabilir ki” diye düşünür ve masaya oturur. Sandalcılar çaparilerini sallamakta, arkadaki tepelerin ardında batan kıpkırmızı güneş, Boğaz’ı kırmızının tonlarına boyamaktadır. Manzarayı seyrederken, garsonun getirdiği kavundan bir tane ağza atılır. Ardından peynirin de tadına bakılır. Eh eşek değiliz ya, şu aslan sütü denen meredin de bir tadına bakalım derken orada ipler kopar!

Şeyhin oğlu ve Boğaz tarafından ayartılan adam, yorgun ve akşamdan kalma olduğu anlaşılan bir sesle, 15 gün sonra, efendisini arar:

“Ya seydi, veled mazbût velakin memleket puşt!”

- - -

İçeni de anlıyorum yahu. Memleketin suyu normal değil ki! Rakı'sız gitmiyor belli...


Neden Sanal Dünyalarda Saatler Geçiriyoruz?



Neden insanların
World of Warcraft, Age of Conan, Everquest, EVE Online gibi MMORPG olarak anılan ve sanal karakterlerle dünyaya hükmedilen oyunların başında saatler geçirdiğini biliyor musunuz? Hayattan aradıklarını bulamadıkları ve oyun dünyalarının onlara daha adil davranacağını bildikleri için.

Hayatın en önemli kurallarından birisini This Is America adlı TV programının yapımcısı Dennis Wholey bir cümleyle açıklıyor: "İyi bir insan olduğunuz için dünyanın size adil davranmasını beklemek, etyemez olduğunuz için bir boğanın size saldırmamasını beklemek gibidir." Yani doğanın en temel kuralı adalet değil tarafsızlıktır. Aynı zamanda bunun yanına en uygun olanın yaşadığı doğal seçimi de eklemek gerekiyor. Yani besin zincirinin veya üstünlük kavramını değerlendirdiğiniz zincirin ne kadar üstündeyseniz o kadar rahatsınız demektir. Öteki türlü, doğa ve doğal olan diğer şeyler, sizin niyet/amel çizelgenize bakmadan elenecek muhtemel hedefler arasında sizi "diğerleriyle" beraber göstermektedir. Diğerleriyle kısmını vurgulamamın sebebi, kendinize göre diğeri olarak gördükleriniz arasından, kendinizi, sadece ötekileri "diğeri" olarak anarak sıyıramayacağınız gerçeği. Bu konuda anlaştık mı?

Sanal Dünyanın Farkı

Sanal dünya ise farklıdır. Milyonlarca oyuncunun bulunduğu sanal dünyalarda insanlar sizleri görünüşünüzle, memleketinizle (WoW'da Yunanlar olduğu sürece Türkler'i herkes sever, merak etmeyin), konuşmanızla (elbette iletişim önemli ama sizi duymuyorlar) değil, daha çok sahip olduğunuz oyun içi nitelikler ve yer yer de oyunla ilgili yeteneğinizle yargılarlar. Eh, yeterince deneyiminiz varsa ve geri zekâlı değilseniz bir noktadan sonra diğerleri üzerinde oyun içinde geçerli bir üstünlük kurabiliyorsunuz.

Oyunda Herkes Eşittir

Oyun dünyalarında da herkes eşittir ama bazıları daha eşittir. Eğer siz yeterli miktarda vakit ayırır ve oyun içindeki dinamikleri değerlendirirseniz, orada idare ettiğiniz karakteriniz (yani aslında siz) bütün mümkün olan her türlü eşya, silah ve üstün niteliklere sahip oluyor. Ayrıca bu yatırım size her zaman geri dönüyor. Yani oyun içinde belirli işleri yaptığınız sürece oyun sunucularının afaki bir vakitte fişi çekilene kadar yatırımınızın karşılığını mükemmel şekilde (ama sanal olarak) alıyorsunuz. Yani sanal dünyalarda yatırım dönüşü (return on investment) oldukça verimlidir.

Gerçek Dünya Mezalimi

Bir de gerçek dünyaya bakalım: Yaptığınız yatırımlar hayatın saçma dinamikleri arasında eriyip gidebilir. Paranızı yatırdığınız banka batabilir, birlikte yuva kurmayı düşündüğünüz insana karşı yönden gelen bir kamyon one-shot çekebilir, günlerce hazırladığınız projeye son anda bir ordu gibi gelen proje ekibi l0l n00b nidalarıyla nanik yapabilir, hayatınızın iş fırsatını kovalarken Sha'tari Skyguard'la ilgisi olmayan bir kuş explosive charge'ı ceketinizin üzerine bırakabilir...

Bunlar kötü şeyler; ama açık konuşalım: Tanrısal adalet sistemi, doğada bulunmuyor ve tanrısal adaletin bulunmasının bir sebebi de genele baktığınızda doğanın barındırdığı tarafsızlık ilkesi sebebiyle zarar görenleri bir anlamda memnun etmek. Ama oyun dünyalarında bulunan adalet, ne tanrısal adalet gibi tecellisi bir başka âlem bırakılmış bir şey, ne de doğanın tarafsızlığı kadar sürekli sizi zarara sürükleme ihtimali olan etmenleri yaratıyor.

Üstün Doğulmaz, Üstün Olunur

Oynadığınız kadar üstünsünüz, iyisiniz ve besin zincirinin üstündesiniz. Sürpriz yok: Her şeyin matematiksel mükemmellikler çerçevesinde programlandığı bu dünyalarda ihtimaller en ince ayrıntılarına kadar hesaplanabiliyor. Yani gerçek hayat gibi değil; adaletten değil ama belki şansların eşitliğinden bahsedebileceğimiz bir yer...

İnsanlar yatırımlarının dönüşünü hakkıyla verdiği için bu oyunları seviyorlar. Hayat ise böyle değil.

Güzel günler dilerim.



Oyunculara Kanto: Challenger-meşrep!


Ben challenger-meşrebim,

SC, UT aramam,
Yanımda bir kombat,
İsterim olsun!

Mikrosu kolpa,
Makrosu çakma,
Biraz da lamer olsun.
Olsun!

Umudum CERN!

Birkaç yüz manyağın deneyi umarım şahane bir kara delik doğuracak.

Çok uzattık sanki
Yeter bu rezillik bitmeli!
Dünyaya bir bakın...
Şimdi, lütfen düğmeye basın...

Parti Ortamlarında Ben




Geçirdiği fenalık sebebiyle ağzına dayadığı silahla intihar etmeye çalışan genç modeli.

Yer: Life Roof - Taksim
Zaman: Şu sıralarda

Aristokratım, nerd'üm... Getirmeyin beni böyle yerlere.

Gezi Zekâlı Doğulur, Aptal Olunur

Birçok defa insanları yetersiz zekâ seviyelerine sahip olmakla itham etmişizdir. Ama bu onların suçu değildir. Ama aptallık bir virüstür. Görüldüğü şekilde öldürülmesi gerekir. Aslında en güzeli doğrudan virüs sahibini öldürmek ve genetik havuzunu temizlemektir; fakat maalesef bu varlıklar da hasbelkader nüfus cüzdanı sahibi olduklarından insan muamelesi görmekte, bunların öldürülmesi sonucu, fail adam öldürmekle yargılanmaktadır. En acı olan kısmı da budur.

En Zoru Bilinçli Olmak

Gerizekâlı olmak kolaydır. Çünkü bilinç yoktur. Zor olan şey bu dünyada ve bu zamanda en alturist biçimde ve bilinçli olarak hayatta kalabilmek. Tabii ki yine bilnci kaybetmeden.

Sonra her gün bilinçten kurtulmak için çözüm arar durursun da geçmez...

Beyne hava değmeye görsün.

Pumanın Kuyruğunu Tutma...

...demiş atalarımız. Bu atalar Afika kökenli tabii. Yoksa bizimkiler pumayı nerede gördün değil mi? Sözün devamı ise çok daha ilginç ve hayatta kalma ihtimalini anlatır cinsten.

...Tutarsan da bırakma.

Biz tutacağımızı tutmuşuz. Artık korkudan mıdır, ne olacağını bildiğimizden midir nedir, bir türlü bırakamıyoruz kuyruğu.

Bıkkınlık geliyor artık bir noktadan sonra.

Kamera! Işık! Motor!



Kameranın başına geçtim ve bir arkadaşım fırsat bu fırsat diyerek fotoğrafı çekivermiş.

Yer: ShiftDelete.Net ofisi
Zaman: 2008.08.18 / 20:30 civarı

Thomen'i Ararken


Thomen Stauch
... Blind Guardian'da çaldığı yıllarıyla önemli bir davul üstadı. En hafif veya duygusal şarkıyı bile ne hallede getirebileceği, "oha buna da böyle davul çalınıyormuş" dedirtebilen bir yetenek. En son a Night at the Opera albümünde Blind Guardian'daydı, sonra ayrıldı. Blind Guardian'ın beyni olarak bilinen Hansi Kürsch bilemiyorum artık Thomen'le tartışmadıkları için memnun mudur ama Thomen'den sonra çıkan stüdyo albümünü dinleyince (ekisi kadar) çok memnun kalacağımı düşünmüyorum.

Önyargı diyebilirsiniz; ama bazı gerçekler var. Stauch, dövdüğü davul derisinin yüzüldüğü hayvana gömüldüğü çukurda kafa sallatacak bir ritm canavarıdır. Yeni çalışmalarını bulup dinlemek için nedense bu akşam birden bana sağdan sağdan geldiler.

Thomen'i tanımak mı istiyorsunuz? Aşağıdaki parçalardan en az bir tanesini dinleyin. Hepsi Blind Guardian stüdyo albümlerindendir.

- Spread Your Wings
- Age of False Innocence

Daha da ekleyeceğim. Çok yaşa Thomen. Bileklerine zeval gelmesin.

SBGG! Geri Döndü!

SBGG! üyeleri olarak Counter-Strike Source oynamaya başladık. Bizi Mix.gen.tr sunucularında bulabilirsiniz. Arcane, Dralnu ve ZuhuratBaba şu sıralarda her gün belirsiz saatlerde can yakıyor olabilirler. Evet o gelen basılının sesi :P

Adresimiz www.sbgg.org (yıllardır öyle duruyor, güncellemeler gelebilir). Birkaç statik sayfa yapacağım sanırım. :D

Hek$atınız bol olsun.

Sonraki Hamleyi Beklemek

Tahtaya koyulan taşlardı bütün hikâye. Birer taştan ibaret her bir adım. Birbiri ardına duraksamadan gelen; bazen de takılıp düşer gibi olan... Her adımla gelen haberlerdir hayat. Bir sonraki hamleyi beklemekle geçer her ömür. En son hamle oynanmadan terk edenler olsa bile...

En zor olan beklemektir hamleyi, oynamakta ne var ki? Haydi, şimdi sıra sende. Oyna ki görelim yeni haberleri, acıları sevinçleri.

Beklemek çok zor.

Tercihler ve İnsanlar

İnsanların kalitesini belirleyen en önemli unsurlardan birisi yaptıkları tercihler ve olaylar karşısında verdikleri tepkilerdir. Her bir alternatif evren oluştuğu anda, daha faydalı, uygun veya iyi evrende bulunmak bizim elimizde.

Şu an yaşadığımız evren tercihlerimizle var.

Biz tercihlerimizle varız.

Tercihini yap.


Şişmanlık Sevimli Bir Şey Değildir!

(bu yazı Engin Ardıç üslubuyla yazıldığı için rahatsız edici gelebilir. Hoşunuza gitmezse bana ağlamayın: yargı yolu açık.)

Bazen etrafta birbirini "ay benim tontonum" ve benzeri gerzekçe ünlemlerle seven gayet uygun ölçülerdeki salakları görüyorum da içimden katliam çıkartmak geliyor. Vre gerzek! Şişmanlık hoş bir şey olsa turnike kurmuş olmam gerekiyor. Kaldı ki yanında gezgirdiğin avokado kılıklıdan tipim fersah fersah daha iyi.

Şişmanlığın hiçbir şirin tarafı olmadığı gibi performans gerektiren durumlarda da kötü etkiler gösterdiğini tahmin etmek zor değil. Ah pardon Mother Mary the Virgin! O taraklarda bezin olmadığını unutmuşum.

Behey embesilin evladı! Her "ay benim tontişim" ünlemiyle sevgi göterisinde bulunduğunda kafana tontiş kadar meteor düşmesini dileyen bir sürü kilolu dostum var.

Kafam da kafam...

(aldınız mı güzellemenizi? Kolay gele!)

Holivud'u Yesinler... Bere Yapıp Giysinler

En son rezilliği gördünüz mü? Hangi birini, diye soracaksınız tahminen. Dünyanın Merkezine Seyahat isimli Jules Verne eserini sinemaya uyarlamışlar. Ama hemen araya bir cinsel istismar öğesi olarak, maceranın içine hemen bir kadın yerleştirmişler.

Yâ gerizekalının evlatları, dümbeleklerin torunları!

Kitabı tarayın, okuyun; bakın bakalım hizmetçi ve Gertrude haricinde kendisinden birkaç farklı sahnede bahsedilen bayan karakter var mı? Sadece afişleri gördüm ve hayattan soğudum. Sizi gidi kapitalizmin kuçusu senaristler sizi. Verne'in kemiklerini sızlatıyorsunuz! Sizleri acur boyutunda yeniden yorumlayıp turşu kavanozlarına doldurmak lazım!

Defolun! Papaz pilava uyandı, birazdan sizi zenci gardiyanlarıyla kovalayacak!

Sinirlendiğimde... - İlk 10 - Birinci Perde

10 - Metroda 25 IQ ve altına hitap eden cinste şarkılar eşliğinde mevcudiyedini koruyan türksel bilgi makinelerini büyükçe bir balyozla dağıtmak.

9 - İstiklal Caddesi'ne keskin bir kılıçla dalarak etrafa boş boş bakıp poz kesenlerin Kol ve bacaklarını doğramak. Sensey Hanzo'ya ithafen...

8 - Hayattan beklentisi kalmamış bir 18 IQ civarındaki nüfus kütüğüne hasbelkader kaydedilmiş bir yaratığı alıp, iple sarmayalıp ayağına can simidi bağlayarak boğulup boğulmadığına bakmak.

7 - Olur da 8 numaralı maddede bahsettiğim müptezel yaşarsa, cadıdır deyip Ortaçağ usullerince yakmak.

6 - Tek işi, işlevsel insanların oksijenini yakmak olan malın birini alıp 12,7 mm'lik mermilerle yapılan atış talimlerine hedef olarak yerleştirmek.

...devamı gelecek.

Sakal Bıyık Olayları


Önce alıntı yapalım:

"Sakallıyı işe almam, diyenler ayırımcıdır"

Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, "Sakallı, bıyıklı adamı katiyyen işe almam" diyen Koç Holding Şeref Başkanı Rahmi Koç'a tepki göstererek, "'İşyerime sakallı ve bıyıklı olanı asla almam' diyenlerden yana olmadık. Bunlar ayırımcılığın ta kendisidir. Bugün dünyanın neresinde böyle ilkel anlayış var?" dedi.

4 Temmuz 2007 - Milliyet

- - - -

Canım Başbakanım,

Zat-ı âlileriniz su hizmetlerinden eve vana takmaya gelen şalvarlı ve çember sakallı devlet memurlarını olağan karşılıyor olabilirsiniz; ama biz karşılamıyoruz. Medeniyetin ölçütü, şer'i hükümlerle kafayı bozan birisinin buyurduğu ve sizin gibilerin taparcasına sevdiği gibi beden açma kapama değil, bedeni diğer insanlara saygı seviyesinde biçimli tutmakır. Kurduğu şirketin nasıl bir profil çizmek isteyeceğine yöneticisinin karar vermesi olağandır. Sonuçta dış görünüş kolaylıkla değiştirilebilecek şeylerdir. Hatta, okullarda tek tip kıyafet uygulaması vardır. Belirli tüzükler vardır. Herkes istediği gibi giyinemez. Sanırım bunları unutuyorsunuz.

Bir çalışana sakalını kes, bıyıkla gelme veya şekerim çok dekolte giyinmişsin, demek ayrımcılık değildir. Gayet medeni taleplerdir. Benim de şirketim olsa ve iş yaptığım iş kolu neyi gerektiriyorsa, ben de işçimi ona göre yönlendiririm. Bu sizin düşünce yapınıza sahip insanlarda görülen "az Allah'lıları" eleme, "çok Allah'lıları" işe alma gibi birşey de değil (malum, sizinkiler "Allahsız" tabir edilenleri pek sevmez). Ya da fiziksel engele sahip insanları dışlamak da değil.

Beni dinlediğiniz için teşekkürler Canım Başbakanım

- - - -

Sözün özü: Fol çok, yumurtada da geri kalmıyoruz maşallah.

Biri Beni Vursa...

...tahminen o kadar sevinirim ki, anlatamıyorum. Düşünsenize, sonsuz huzur sizinle. Hatta bu kavramo tnaımlayamıyorsunuz bile. Sadece belki bir an için çok hafif hissedersiniz. Tabii önce herşey biraz ağırlaşır, yavaş çekime döner hayat can çekişirken. Sonunda belki ılşığı görürüz. Belki işgüzar melekler meşhur kitaplarıyla gelirler.

Sorumnluluklardan uzaklaşır insan hayatla beraber. Akıp giden kanın yerini huzur mu doldurur hemen bilmiyorum ama...

Çok yorgunum. Sürekli saçma ve gereksiz sorumlulukların altında ezilmekten bıktım. Verdiğim yanlış kararların batırdığı iğnelerden bıktım. İşin kötüsü yaptıklarımın dışarıdan sürekli güzel karşılanmasından bıktım.

Bu bir acındırma girişimi değil. Gayet gerçekçi bir analiz ve durum gereği mantıklı bir duruş.

Diyorum ya, biri beni vursa tahminen müteşekkir olurum. Gerisini tabutu taşıyacaklar düşünsün. Çok da umrumda değil.

Benden geçmiş ama sizin gününüz yine güzel olsun.

Taze Yumurtalar

Dengir Bey Hergenekon davası için başlayan gözaltı hareketini değerlendirirken buyurdu: "Herkes bağımsız yargıya saygılı olsun."

Partine açılan dava bağımlı yargı mıydı? İki dakika makul olur insan. Çelişmeden dur yerinde, başka ihsan istemez.

Ruh Dinginliği ve Mide Şişkinliği

Ruhun dinmesi için ne gerekir? Her kavram zıddıyla var. İyi-kötü, doğru-yanlış, sahte-gerçek ve bunun gibi birçoğu. Dİnginliğin tam zıddı şimdi nedir aklıma gelmiyor; fakat şu an o durumda olduğumu söyleyebilirim. Ama bunu yaşadığım yerden uzaklaşarak değil, daha fazla içeri gömülerek yapıyorum. Nasıl mı? Çağdaş zamanların getirisi olan bir gerilim sayesinde. Zemberek gibi gerilip, sonra aynı yerde sabit olmasına karşı gücü bıraka bıraka rahatlayarak.

Midenin şişikinliğini ne giderir? Soda giderir tabii; ama önce mideyi daha fazla şişirip sonra yarattığı esnemeden faydalandırarak.

Gerilip gevşeyerek mutlu oluyoruz. Gerilim yoksa huzur da yokmuş meğer. Bunu anladım.

Ruhun Medcezirleri

Aslında bu başlık, tamamen dikkat çekmek amacıyla atışmış bir başlık. Konuştuğum dili konuşan insanların bir kısmı bu tür başlıkları duygusal hezeyan yaşayıp içini döken birisinden duyup, onun derdine, büyük ihtimalle yaralı yüreğine merhem bulmuşçasına, süslü sözleri dinlemeye veya okumaya koyulmaya meyleder. Tamamen yazının kendisini satan bir başlık. Başka bir özelliği yok. "Ah, nasıl da olmaz senin gibi birisinde böyle yaralar, incinmeler; anlatsan da dinlesek", diyenleri duyar gibiyim. Yok, ben kapattım o kapıyı, üzerine beton döktüm uzun zaman önce.

Nasıl ve neden beton döktüğümü anlatıp daha fazla bu konudaki içtenliğimden saparak ava çıkmış izlenimi vermek istemiyorum; ama öyle gerekiyordu. Kısıtlı arz olan yerde talepte bulunup fiyatları yükseltmenin alemi yok. basit ekonomik kurallar. Aynı, Türkiye'de yapılan çakma ömrübillah sözleşme (mortgage) sistemi sebebiyle, hiç daire satma niyeti olmayan ev sahiplerinin dairelerini, aslında hiç satın alma niyeti (ve parası) olmayan kiracılarına olağan değerinin bir buçuk katına varan fiyatlarla satması gibi vakaları yaşamamak lazım. Zira etrafta batık kredi görmek istemiyorum.

Bir sözüm vardır, "hayat zor, hayatta kalmak daha zor" diye. İnsan olmak zor, düşünüp de hayatta kalmak; delirmemek, delirip de katil olmamak daha zor.

Muhteşem günler bizimle olsun.

Şarkıların İzinde - Windowpane

Pencerenin kenarındaki gözler, bakıyor. İzliyor. Gözlerinizi kapatıp dinleyin, döngüye alın. Birşey yapın. Budur yani. Opeth'ten Windowpane. Garip bir rahatlatıcılık, gereksiz bir gerilim; bolca huzur buluyorum bu eserde.



Blank face in the windowpane...


Şarkıların İzinde: It's a Beautiful Day

Sarah Brightman hakkında çok fazla birşey yazmaya gerek var mı, bilmiyorum. Ben susayım o söylesin.







un bel giorno per morire

24 Nisan'a Az Kaldı

Ermeni Soykırımı iddialarının tekrar gündeme geleceği 24 Nisan günü yaklaşıyor. Çok ilginçtir basın henüz konuya uyanmadı. Tayyip'ti, partiydi; pirinçti, Kamer Genç'ti derken daha hiçbir yayın organı Corç Dubleve Buş'un ne diyeceğini haber yapmadı. Hatta öyle ki, Vaşingtın DiSi'ye yakın haber çevreleri de konuyu çok fazla didiklemedi.

İçimde, bu defa Dubleve kardeşimiz, "Kestiniz ulan, doğradınız herkesi; katil manyaklar. Barbar Türkler!
(ŞAAAKK!! Eliyle oturtma hareketi yapıyor) Ooh bu da kapak olsun!" minvalinde bir şeyler diyecek de, oldu bittiye getirilecekmiş gibi bir his var.

Haydi hayırlısı, diyoruz da bu işte bir hayır çıkarsa at yelesinden de dantel örülür. Gerçi o söz öyle değildi. Neyse..

Trajedidir, dramdır, kötüdür, odur budur. Yüz yıl öncesinde bulunduğumuz coğrafya içinde hiçbirimiz çok şenlikli zamanlar geçirmiyorduk. Ama şunu söylemezsem çatlarım: Ermenistan'ın 2007'deki tahmini nüfusu 3 milyon civarında. 20. yüzyıl içindeki nüfus artış miktarlarını hesaba kattığımız aklıma bir soru geliyor: Yahu kardeşim biz kesecek bir milyon tane Ermeni kardeşimizi nereden bulduk?



Şarkıların İzinde - L'Amore Sei Tu

Whitney Houston'un seslendirdiği I'll Always Love You eserini bilmeyen yoktur. Hatta zamanında Bodyguard isimli filmde de karşımıza çıkmış, Whitney ablamızın kamera karşısındaki performansını da görmüştük. Tabii bir de Jet Li'nin Bodyguard filmi var ki, ben aslında onu tercih ederim.

Bu defa bu şarkıyı Katherine Jenkins adlı, benim sesini çok beğendiğim bir ablamız seslendiriyor. Bulduğum her yerde yorumlarını dinlemeye çalıştığım Katherine Jenkins'in bu yorumunu oldukça beğeniyorum. Bir gün olur da birisine tutulursam kendisine bu şarkıyı seslendirmek istiyorum (şişkoyum ya, potansiyel tenorum arkadaşım. :) Gelmeyin üstüme!) Öhm, neyse...

I'll Always Love You'nun İtalyanca seslendirilmesi olan L'Amore Sei Tu eseri Katherine Jenkins'ten dinliyoruz.






İnsanlık Adına Utanç Manzaraları


Arada bu rezilliğe itiraz edenler var ama, müstehaktır, kanun budur diyenler de çıkıyor. 21. Yüzyılda böyle bir uygulama, hayvanlıktır. Birkaç yüzyıl önce zaten


Utanıyorum.

...tekrar düşündüm de. Niye utanacağım yahu. Sanki benim insan olmak gibi bir iddiam var (kinaye yok). Elime bir güç geçerse neler yapabileceğimi herkes biliyor mesela. NIHAHAHA! Öhm, neyse. Ayıp işte.

Pornoya Hayır!


Pornoya hayır! Yarattığı trafikten dolayı internette oyun oynanmıyor! ne yalan diyeyim, hepimizin ortak sorunu, internetteki gecikme süreleri. Lonca içi kişisel mesaja kadar bu durum yansımış vaziyette.

Çocuk! Bereketin Nerede Ulan?

En sıcak konu başbakandan geldi! Çocuk bereketiyle gelir, diyerek bombasını patlattı. İnsanları bolca sevişmeye, doğurmaya doğurtmaya davet etti. Bir kişi de çıkıp "Be adam! Her çocuk seninkiler kadar bereketli olsa, sabah akşam demem sevişirim tabii!" demedi ya, ben asıl ona yanarım. Malum bazısı düğününde takılanları bozdurup pedere borç bile verebildi.

Böyle başbakan seçen halk eminim dur durak bilmeden de yeni çocuklar için çatır çatır sevişecektir. Yürüyün aslanlar. Kim tutar sizi! Allah rızkını verir tabii. Mübarek zaten âlemlerin rabbi değil, piyango bayisi. Tövbe... Bilmeyenler için, Allah'ın doksan dokuz adından sadece bir tanesi Rezzak'tır. O isim de devletin üst kademeleri tarafından bakliyat toptancısıyla karıştırılıyorsa, yapacak birşey kalmamıştır.

En kötü tarafı ne biliyor musunuz? En acınası hâline rağmen bu sözlere arka çıkarak bu minvalde yayın yapan sözde aydıncıklar, fikircik insancıkları. Bereketiyle gelmezse görürüz sizi devlet kapısında "Bizim bi bereket vardı, nooldu?" derken...

Bekleyin canım, gelir o bereket. Lâ havle! Ümmetçilikten bozma çakma milliyetçilikle daha bir yere varan olmamış; yapılmış hatalar tekrar deneniyor.

Şarkıların İzinde: The Haunting

Kamelot'un, Epica'dan Simone Simons ile seslendirdiği şarkı. Özgün hâli daha uzun, burada biraz kırpılmış da olsa dinlemeye değer. The Haunting (Somewhere in Time) olarak da geçiyor.



"Somewhere in time, I'll find you and haunt you again.
Like the wind sweeps the earth."

Sayısal Sevgi


Hayallarin çevrimdışı kaldığı bir dünya internet. Ağlar arası ağ anlamındaki "internetworks network" sözcüğünden geldiği rivayeti aklımda sürekli nedense. Başkalarındakini tüketmeden kendimize de bir parça almamızı sağlayan bir teknoloji sayısallık. Kopyala veriyi ve sadece bir veri yığınına dönüştürülebilen bir parça eseri kendine de alıyorsun. Verendeki eksilmiyor ama alandaki çoğalıyor.

Sevgiyi de sayısallaştırsak mesela... Verende hiç azalmasa, alanda ise hep artsa. Mümkün müdür acaba? Herkese yetse herkesin sevgisi; kimse açıkta kalmasa. Gönül senetlerinin her vadede değeri yükselse ama yine kimse karşılığını aramasa.

Ne güzel oldu kurgusu; ama mesele içinin dolması.

Cevap: Wikipedia Fikrinin Çıkış Noktası Nedir?


Marjinal Halkla İlişkiler'deki dostlarımızın
bir günlüğü var; fakat dışarıdan yorum yazılamıyor. Orada sorulmuş bir soruya buradan bir cevap vereyim.

Wikipedia'nın çıkış noktası tümden özgür yazılım hareketidir. Richard Stallman bir konuşmasında her öğretmen sevdiği konular hakkında ansiklopedi makaleleri hazırlamaya başlasa en sonunda özgür bir ansiklopedimiz olur, demiş. hatta uzunca bir İngilizce alıntı da yapayım:

Another area is in educational works. It's clear that if high school and college teachers start writing encyclopedia articles about their favorite topics, and if we get just a few thousand teachers, and if they write just one article every year then in twenty years, we will have the encyclopedia: the Free Internet Encyclopedia of All Knowledge.

That will probably be available in English first, but could be translated into any other language that people want to have it in. This is an idea that we should start to spread. We should spread it among teachers, because they tend to love some subject, and if they just write about these subjects that they have studied and that they have become experts in, without having to struggle they will get the job done in the long term. There have been other initiatives to build on-line encyclopedias, but they all approached the admistrative stuff first, and so they ended up with a great list of what they would do if they got all these articles -- but no articles. So, looking at the free software movement as an example, what we need to do to get this going is to just spread the idea of writing articles; the administration will take care of itself later on. As we build up enough interested people they will have the manpower to take care of the administration and the organization.

How you decide if an article is good enough to include in the encyclopedia, and the difficult questions of how you deal with the neo-nazi who writes that the holocaust never happened -- we will deal with those questions later on. We shouldn't have to deal with those questions now, because we don't have the experience to know how. We learned a lot about how to deal with problems of free software by writing a lot of free software, encountering the problems, and trying various solutions. When we get thousands of teachers each one trickling out articles that makes it into a flood, we'll eventually figure out how to organize this encyclopaedia. For now, all we need to do is to spread the idea -- and the idea that we don't start with the administration, we start by writing articles.


Wikipedia'nın kurucusu Jimmy Wales de İstanbul'daki konuşmasında benzer noktalara değindi. Yöntemi konuşarak değil, işi yaparak başlamak en önemli şey. Bir de insanların varsayılan olarak kötücül olduklarını düşünmeyin. İyi insanların fazlalığı kötücül hareket edenlerin işlerini halledebilecek kadar baskın çıkacaktır.

Wikipedia düşüncesinin çıkış noktalarından birisi, sanırım bu konuşma ve konuşmada anlatılanlardır.

Clémentine: Jenerik

Yirmi yıl geriye gitmek ister misiniz? İzleyin. :)


Vanessa Mae'den Re Majör Kanon Yorumu


Her ne kadar eser bir kanon olarak yazılımış da olsa, solo çalışmaları da melodinin güzelliğinden nasibini alıyor. Vanessa Mae de Johann Pachelbel'in bu eserini piyano ve iki keman sesiyle yorumlamış. Fark ne? Özgün iki keman bir hapsikord (veya arp, veya... aman neyse işte, üçüncü olarak bir ritm çalgısı) sürümünde melodinin sizi yakalaması bir dakikayı bulup tepe noktasına esas melodide ulaşılırken Vanessa Mae yorumunda esas melodimiz rahatlama kısmı hâline gelmiş.

Ne diyelim, Pachelbel nur içinde yatsın; basit bir ritmi böyle güzel bir beste yapmış. Yorumlayanların da emeklerine sağlık.

Dinlemek için buraya bakabilirsiniz. Video konuyla ilgisiz, ama fonda çalan müzik benim bahsettiğim yorumdur.

Şarkılar Bile Yavaşlar


Bazen şarkılar bile yavaşlar, adım adım gelir seslerin hepsi. Her adımda gerek ve yeter doza düşer beher notanın süresi. Yavaş çekimde ilerler eserdeki her söz, ağır aksak. Ne hikmetse yine bozulmadan gelir şarkının sesi.

Sonra da geçer gider işte. Bir anlık duraksamayı atlatır, hayata devm edersiniz. Daha gerçek şeylerin gerginliği içinde bulunduğunuz yavaş çekim anından, sindire sindire geçen o andan alır, uzağa götürür sizi.

Şarkıların İzinde: Nihavend Longa

Her yerde duyduğunuz bir melodi olarak beynimize kazınmış bir eserdir, Nihavend Longa. Aslında oradaki nihavend, eserin makamı, longa ise eserin biçimidir; ama Nihavend Longa dediğimizde akla tek eser gelir. Örneğin aynı şekilde bir de Sultaniyegâh Sirto vardır; kendisi sultaniyegâh makamında bir sirtodur; ama yine genellikle tek bir Sultaniyegâh Sirto akla gelir; hızlı ve yavaş biçimlerde birçok sazendenin yorumladığı bir eserdir.

Nihavend Longa, bir bayanın elinden çıkmış eserdir. Kemanî Kevser Hanım tarafından bestelenen eser Nim Sofyan usûlündedir. Buradaki yorumu, Göksel Baktagir ve saz arkadaşları (aslında hepsi ayrı birer virtüözdür) tarafından icra edilmiş. Girizgâh kısmı bildiğim kadarıyla Göksel Baktagir'e ait.

Dinleyin, izleyin; kendinizden geçin.




Güzel Bir Gün ve Bonsai


Kendimle olan savaşı kaybetmek üzereyken aslında savaşın içinde olmadığımı anladığım an, önemli bir dönüm noktasıydı... Bugündü, bugünde kalacak bir noktanın ardındaki zaman çizgileriyle anlatılabilecek ve ileride bir noktada bugünün gölgesiyle kesişecek bir ışık olmasını umduğum yolun başlangıcı. Belki de sadece yaşamış olmak için yaşanmış, birkaç çekingen duygunun dışa vurulup da yanardağın eteklerindeki basıncı azaltmasıydı olanlar. Kim bilir, belki de gerilimi iyice artırmaktan başka bir şey değildir aklımdan geçenler.

Kimse bilmiyor ya, yaşanıp görülecek hepsi; adım adım, tane tane. Çok niyetsiz ve gönülsüz, seçesi olmadan seçmek, izlemek istemeden peşine düşmek gibi garip arayışları yanlış yollarda sonlandırma korkusu hep benimle olsa da, yaşanacağı engellemek imkânsız gibi.

Geri dönüşlere en elverişli yolları bile geri yürümek bir kayıpken ilerlemek, gerektiğinde de durmadan devam etmesini bilmek belki de yeni moda bir erdemdir. Erdemler mi bizi değerli yapar yoksa boyun eğilen arzular mı, sorusunun cevabı gibi, her noktada farklı yanıtlar aldığımız meselelerin en nihayetinde gelip dayandığı yer, yine kendimiziz. Bizi biz yapan, bizi bir başkası yapan; hatta yeri geldiğinde bizi başka birine kandıran biz...

Bunları şimdilik boş verdim. Elimde karpal tünelin sızısı ve yüzümde medeniyeti çeyrek gece bir ifadeyle uyuyacağım. Ne olursa olsun, güzel bir günün tanımını yap deseler, herhalde yine böyle bir günü anlatırdım. Ne mi oldu? Olanın önemi yok; olabileceklerin ihtimalleri var. Ayrıca kalksam gitsem o uzaklara, elimde solacak bir demet çiçekle değil, bir tane bonsai ile giderdim. Her şeyin özeti, tek bir saksıda minyatür bir hayatın kendisi. Bir insana daha güzel ne sunulabilir ki?


盆栽

İnsan Hayatını Ne Zaman Gözden Geçirir?


Öncelikle bir hatırlatma: Bu komik bir yazı. Başlığa bakıp gerilmeyin. Tamam, hafif de trajik diyelim; ama eğlenceli olacak söz. Burada sayacaklarım hakikaten artık yirmi beş yaşına gelmiş bendenizin aklından geçtikçe hayatı sorguladığı noktalardır. Bu arada, "bende" sözcüğü, köle demektir. O zaman, Berkin hayatta yaptığı şeyleri ne zaman sorgular, neden ulan, neden diye başını taşlara vurur?

- Okul hayatınızda kimsenin bakmadığı veya bakmayacağı (hadi acil durumlar hariç) bir hatun kişinin sevgiliye sevgili demiyorsa...

- Lise vaktinde popülerliğiyle insanları etkileyen ve konuşkanlığıyla her türlü temaşada gördüğünüz, üstüne üstlük siz ortamlara açıldığınızda her fırsatta (istemese de) önünüze çıkan; bütün bunlardan sonra da herkesin gelecekte şovmen olur, diye baktığı arkadaşınızın gazı liseden sonra biter de kendi çapında takılmaya başlarsa ve sadece lisede sizin önünüzü kesmekle kaldıysa...

- Bilmem kaç yılınızı eğitime öğretime ayırdıktan sonra ekmeğinizi alaylı olarak kazanma durumuna geldiğinizde öğrendiğiniz ilk şey size para kazandıran firmaların başında genellikle sizden daha eski alaylılar olduğunu öğrenirseniz...

- Güzelliğin ne önemi var, önemli olan iç güzelliği diyen herkesin birkaç sene sonra dışı kusursuz görünen eşlerine iç güzelliği konusunda telkinlerde bulunmaya başladığını görürseniz...

- Bariz şekilde kusurları bulunan arkadaşlarının gönlünü almak için anlamsızca biz seni böyle seviyoruz diyen herkesin aslında zevklerinin çook farklı olduğunu her zaman en acı şekilde görüyorsanız...

- Dürüstlük nutukları atıp ilk fırsatta affedersiniz canlı yayında milletin kanını emen insanları görüp, başıma bela almayayım diye susuyorsanız...

- Doğru zamanda doğru yerde bulunan insanların şanslarına gıpta ederken anlamsız şekilde, sonsuz ihtimalli bir alternatif hayatlar düşüncesine dalıp her bir dönüm noktasını paradokssal ihtimalleri de hsaba katıp değerlendirirken saatlerinizi harcayabiliyorsanız...

- Yirmi beş yaşına gelip hayatta yaşanabilecek birçok şeyi henüz yaşamadığınızı fark edip "ulan erteledikçe daha da değerlenmiyormuş" fikrine anca vardıysanız...

- Bütün bu yazılanları düşünüp taşınıp bir gecede bir araya topladığınızı fark ettiyseniz ve ulan ne rezil bir hayatım varmış diye düşündüyseniz...

... bana mıydı ulan dünyanın garezi!?!.. demez misiniz? İşte, ben arada diyorum.

Sağlıksızlıktan Gelen Değişimin Sinyalleri

Yok artık, vücut bir yere kadar dayanıyormuş. Bu kadar yorgunluk üzerine gereksiz miktardaki ağırlık ve yük artık beni takatsiz bırakmaya başladı. Kalbimden garip sesler mi geliyor ne (kalbim gurulduyor diyeceğim neredeyse). Artık damarlar mı tıkandı, başka sorunlar mı var bilmiyorum ama değişim bir yerden başlamalı. Günde 16 saat bir şekilde iş başında geçirmek çok faydalı bir durum değil. Böyle giderse genç yaşta aranızdan yolcuyum (ulan şimdi birşey olsa hissetti de yazdı, ermiş bu falan derler arkamdan. Demeyin, basit bir perşembe çarşamba ilişkisi çünkü kendisi).

Dolayısıyla hayat tarzımın tamamen değişmesi gerekiyor. Bilgisayar başında daha az vakit, yürümeye gezmeye daha fazla vakit, gibi değişikliklere gitmem lazım. Artık ne olur ne olmaz bilmiyorum; ama işim buna engel olursa, onu da bir kenara bırakabilirim. Hiç önemi yok.

25 yaşında (ki daha var 25 olmama) baypas olmak çok iç açıcı bir fikir değil. Kaldı ki şu sıralarda sosyal güvenlikten yoksun olmam da işin ayrıca kötü bir tarafı. Bu durumda Polonya'ya nasıl vize aldın diye sormayın, ben de bilmiyorum.

Neyse umarım birkaç yıl daha hayatta kalırım; yapmadığım çok şey var ama yapasım var mı tartışılır. Neyse ipsiz bungeeden daha güzel şeyler düşünebiliriz.

Görüşmek üzere, muhteşem günler.

Asus'tan Sürücü İndirmek

Bir kere her yiğidin harcı değil. Çünkü açması zor. Kanser etti az önce. Yok abi Çinli'nin küreselleşmesini bekleme. Yerel siteleri bile Tayvan'da barındırıyorsan sen, reklamını Tayvan'daki sunucudan çektiriyorsan, yazık günah, kıyma bizlere.

Asus Türkiye ise bu duruma "Tayvan'ın İsteği" diyerek çaresizliğini anlatıyor. Artık buralara yazmamızın bir etkisi olur mu bilemiyorum ama ya kanserden ya veremden, öldürecek bizi.

Gerçi kalp ritmimde de hafif samba etkisi var ama durun bakalım ne zaman tekleyecek. Tayvan'da sunucu barındıran kürsel şirketlere selâm olsun diyor, bu gecenin sonunu şeediyoruz.


Şarkıların İzinde: Age of False Innocence

Blind Guardian bilmeyeniniz varsa boşuna okumayın, başka şeylere geçin, diyebilirim. Blind Guardian'ın Hansi'nin artık opera sanatçısı tarzında seslendirdiği ve genel melodilerin artık power metal ile opera arasında kaydığı A Night at The Opera albümünde belki de en sevdiğim eserdir. Bu şarkı, paçayı yok abi güneş bizim uydumuz, diyerek paçayı kurtardıktan sonra "Eppur si muove" şeklinde engizisyona laf soktuğu iddia edilen Galileo'nun hikayesini anlatan bir eser. Dinlerken kan basıncı artmayacak insan olmasa gerek.

Şarkıda iki dikkati çeken iki şey var (Andre ve Marcus darılmasın ama) Hansi'nin öeh dedirten vokali ve Thomen'in davulları.

Üzüldüğüm ne biliyor musunuz? Thomas (Thomen) Stauch bu albümden birkaç zaman sonra Blind Guardian'dan ayrıldı. Hansi ve Thomen'i bir daha yan yana duyamayacak olmak üzücü birşey.

Sözleri:

Cut off the light
Take a look
There's nothing beyond but pain
Suffer in the deepest void
The flame of hope isgone
What have I done?
Denied the father and the sun
For a moment it seemed
There's space beyond the spheres

Aflame the night
So clear and bright
Unstable light
You've been sacrificed in fear
Now there's one thing for sure
I'm not afraid anymore

Day after day we've been fixed in the bowl
For so long
For ages we're captured in shells
And crystallized walls
Predestined or punished?
By man or god?

I cannot, I will not
Deny it's false innocence
I cannot, I will not
The age of false innocence
Take it away from me

For a while
Astronomy has moved the earth
And we've turned around the sun
Sanctum officium
Has made me believe
Has made me believe
Has made me believe

"We know for sure you're lying
Would you like to mess with holy science
You know the fear of dying
Would it be worth it to hear you crying"
I've slaughtered truth
And I've shattered my heart

Far too long I have played with hellfire
And science has turned into madness
But I should have taken it higher
So I feel so I feel
Like Judas must have felt before
That Wednesday night near by the tree

Day after day we will gratefully suffer for more
Predestined's our part
So we Bleed in the name of god

Don't believe in their eternity
We're still held in blindness
And I've been turned into a liar
If there is no heaven
There won't be release

I cannot, I will not
Deny it's false innocence
I cannot, I will not
The age of false innocence
I cannot, I will not
Deny it's false innocence
I cannot, I will not
The age of false innocence
Take it away from me

Paradigma Sıçramalarından Yorulmak

Her bir sıçrama daha iyiye gitmek için var şüphesiz; ama sürekli geriye yöneldiğini fark edince insan, içi bir garip oluyor. Gelen hep gideni aratır mı, sorusunu üst üste kaç defa sorabilirsiniz? Veya ben nerede hangi hatalar zindirlerini yaptım da bu durumdayım diye ne kadar sorarsınız?

Neyse, uykuluyum daha paradigma sıçramalarını yaşamadan; yoruldum düşünmekten çalışmak yerine. Elveda zalim dünya, en azından bu akşamın şerefine.

Cevap Vermek Bazen Zordur

Cevap vermek bazen zordur. İnsan olarak beğendiğiniz, takdir ettiğiniz; sizi anlayabilen kişilerle konuşurken bazen konu daha da zorlaşır. Düşünsenize bir bayanla konuşurken, konu hasbelhader evlilik yapan arkadaşlarınızdan açılınca size en saf haliyle "Belki ben de evlenirim. Ben evlenirsem üzülür müsün?" diye sorsa bu kişi, ne dersiniz?

Belki de birşey diyemezsiniz. Bir anlık dalgınlık insana nelere mal olabilir, kim bilir. Siz aklınızdan birşey geçirmeseniz bile geçen zamanın ne getireceğini de bilemezsiniz. Gerçi birçok kişi benim bu konulara bakışımı gayet iyi biliyordur. Ne ben arayıştayım ne de arayanlar bana bakar; beraberce geçinip giderler.


Bazen diyorum ki, imkânım olsa da akademik anlamda psikolojiyle ilgilenebilsem bu yaştan sonra. İnsanları daha iyi anlayabilsem; ne sevsem ne nefret etsem.

Fazla Kasmayın, Susun. :)


Tanıdığınız birisi, tanıdığınız bir başka birisi hakkında kendi tanıdığı kişilere dayanarak bir yorum yapıyorsa, yorum yapan kişiyle aranızdaki bağın derecesi ne olursa olsun asla hakkında yorum yapılan kişi hakkında ters yönde bir yorum yaparak yorumu yapan kişiyle aranızdaki yorum farkını belli etmeyin. Konu birden çok ters yerlere çekilir; anında bitersiniz.


Ben yaptım, siz yapmayın.

Unutmayın, herkes sizin kadar farklı sözler duymaya alışık değilse durduk yere garip suçlamalarla karşılaşırsınız. Bırakın tanıdığınız kişiler tanıdığınız diğer kişileri diğer tanıdıklarının tanımlamalarıyla tanımaya devam etsinler. Çok farklı birşey söylemeseniz de, az buçuk daha mantıklı bir noktaya çekmeye çalışsanız da, olaya daha rasyonel yaklaşmak isteseniz de, ağzınızdan çıkan ilk sözcüğe göre damga yiyeceğinizi unutmayın. Zaten o andan sonra diğer demeye çalıştıklarınız da anlamını yitirir.

Dediğim gibi, ben yaptım siz yapmayın.

Bir de satanizm kötü diyorlar. Adamlar olayı çözmüş: Sorulmadıkça söyleme!