İnzivaya Giden Yol


Kozmosun küçük bir kısmı olduğumuzu; dünyevî işlerin gereksiz şekilde hayatımızın önemli bir kısmını kapladığını; bunu yapmayanların da öteki tarafla ilgili kafayı bozup buradan kendisini yapay şekilde uzaklaştırmayı tercih ettiğini biliyoruz. İnsanın kendi bilinç yapısıyla anlayamayacağı şeyleri kendi aciz kavrama yeteneğine sunulacak şekilde süzülmüş, bu kadar göstere göstere indirgenmiş şekline olan hayranlığını bir kenara bırakıp biraz daha dünyevî şeylere bakmak gerektiğini düşünüyorum. Zira diğer tarafın uzmanlığını burada yapamazsınız; sadece fikrinizi veya size anlatılanı söylersiniz. Sizin elde edebildiğiniz bir bilgi yoktur; sadece kafanızda kurduklarınız vardır. Dolayısıyla, bu tür bilgiye dayandırılan her türlü ilim en fazla komik olabilir. Bir de bu teoriler için aklını satıp aptal bir oluşumun tebaası olmak için can atan kişiliğinin bir kısmı eksikleri gördükçe diyecek söz bulamıyorum. Kesinlikle kişisel gelişimin önündeki en büyük engellerden olsa gerek.

En Önemli Sorun...

Özellikle ecnebi dizilerden gördüğümüz ortamlar ilginçtir örneğin. Kızlı erkekli gruplar vardır ve bunlar (sonuçta dizi olmasının farkı olarak) eğlenirler, gülerler; ortam da sosyal bir ortamdır. Önemli olan ama gösterilen şeyin olağan şartlar altında olabilecek olan bir ortam olması. Arkadaş grupları ya sürekli başkalarıyla takılan saplardan veya çiftlerden oluşur. Genellikle de bu çiftler heteroseksüeldir.

Kendi arkadaş gruplarıma bakıyorum da; hiç böyle bir grup olmadı. Hayatı (karşıdaki oyuncuya olsun, bir sunucu dolusu eli silahlı adama karşı olsun, oyun dünyasındaki yaratıklara olsun) meydan okumayla geçen insanlardan oluşmuş kişilerle takılmam bir yana; en iyi ihtimalle sosyal meseleler hakkında fikir paylaşımı yapabileceğim birilerinin olduğu arkadaş gruplarım olmuştur. Yani genellikle fikri anlamda yararı olan kişiler... Tabii fikrî birikimi başkalarından duydukları haricinde birşey olmayan kişi ve gruplardan (özellikle memlekette çokça bulunan dinkoliklerden) uzak dururum; zira bu kişilerle kapıdan pazarlama elemanları arasında pek fark yoktur.

Dedim ya çevremdekiler genellikle fikrî anlamda işe yarar; fakat kızlar/bayanlar/kadınlar konusunda durum biraz daha farklı. Her ne kadar bayanları bu konuda ayırmasam da, karşı cins olmalarından dolayı bazı konularda sorun çıkması kaçınılmaz. Hayır bu sorunlar teknik değil; tamamen duygusal şeyler.

Evet, Pragmatistim!

Çevredeki insanın bir işe yaraması önemlidir. Ya da sen onun işine yarıyorsundur da senin yanındadır. Bu değişim, ilişkilerin sürekliliğini sağlar ve gerektiği yerde, iki taraftan birinin veya ikisinin de işine gelecek şekilde, fedakârlık yapılmasını gerektirir. Bu bir dengedir, düzendir.

Şüphesiz ki ömür kısa ve zaman en büyük dost ve aynı zamanda en büyük düşman. Zamanı işlere ve insanlara gerektiği ölçüde ayırmak ve bölmek lazım. Karşı cinsle olan ilişkiler, gördüğüm kadarıyla; maalesef (veya iyi ki, tartışılır) ben kendim birşey yaşamadığım için sadece gözlemlere dayalı bilgi verebiliyorum, çok fazla zaman yiyor. Bunun yanında nispeten anlamsız hareketler ve garip talepler (veya taleplere verilen garip tepkiler) hakikaten bir anlaşılmazlığı ve kaosu beraberinde getiriyor. Siz bu garip olaylar silsilesi içinde kaybolurken ne şişi ne kebap mantığıyla önemli miktarda zamanı kaybettiğinizde bence geriye çok da önemli bir şey kalmıyor. Kadın-erkek ilişkilerini de dertsiz başa dert alma kurumu olarak görmemin sebebi bu olsa gerek.

Türkiye Gerçeği Yine Karşımızda

Bunun memleketle ne ilgisi var diyebilirsiniz; fakat çok ilgisi var. Sonuçta erkekler ve bayanlar arasındaki ilişkiler kültürlerden kültürlere değişim gösterirler. Ne de olsa kimse kimsenin kara kaşı kara gözü için peşine takılmıyor. Olaylar tamamen hormonsal. Diğer taraftan, küresel olarak gençliğin sloganı olan "sevişiyorum, öyleyse varım" durumu memleketimizde geçerli değil. Burada sadece testosteron seviyesini anlık olarak artırmak ve sonra dırdır çekmek şeklinde gerçekleşen kadın erkek ilişkileri yurt dışında östrojen ihtiyacını da karşılıyor diyorlar. Bizde gerek kültürel, gerek aile yapısı, gerek eğitimsizlik, her türlü zevki erteliyor ki eğer bu işi hormonların emrinde yapıyorsak tatminsizlik söz konusu ve boşa uğraşıyoruz.

Arabesk ve Evlilik

Bu sevişememezlik ve hormonsal tatminsizlik süreci de gençliğin kitleler hâlinde kaybedenler kulübüne üye yapıyor ve bir taraftan içirirken diğer taraftan "of ulan of!" dedirten bir süreci tetikliyor. Hayatta tem amacı evlenmek ve bir yuva sahibi olmak olan kişiler bunu keyfinden mi yapıyor, sorusuna ise kaba bir cevap olacak ama; evet hormonsal keyfinden yapıyor, diyebiliriz. Zira evlilik cüzdanının sevişme lisansı olarak kullanıldığı bir ülkede evlenme yaşının özellikle meslekî anlamda ilerleyen insanlar arasında da bu kadar düşmesini başka şekilde açıklamak zor. Çocuk da yaparım kariyer de, mantığı sadece reklamlarda geçerli bir şey; açıkçası şimdiye kadar gördüğüm en anlamsız reklamlar arasında üst sıralara oynar.

Şişkosun, Tipsizsin; Otur Orada

Diğer insanlar üzerinde fiziksel üstünlük kurmak veya hormonların emrine girmek en insanlık dışı şeyler arasında olsa gerek. Eğer biz erdemlilik amacıyla yola çıkmışsak ve erdem benliğin istediği her şeye evet demeyip kendimizi başkalarının haklarını gasp etmeyecek şekilde yönlendirmekse, bu emirlere itaat etmek kötü bir şeydir. Bu felsefi anlamda bir kötü tanımı değil, onu da söyleyeyim.

Zamanında bir arkadaşım vardı, bir kızın kendisi hakkında dediği "hem kısa hem tipsiz" lafını sürekli olarak kendisiyle ilgili şaka malzemesi ederdi. Kendine güvenin bir başka boyutu olan bu durum aslında birkaç sene sonra açılabilir "ortamlara" akılırken sorun bile olmayabilir. Zira, her şey değişir.

Bende de benzer bir durum var. Sonuçta çocukluktan beri gelen yuvarlanarak ilerleme durumu ergenlikti, gençlikti derken sizinle beraberse, az çok sizin gibilere pek fazla tamah edilmeyeceğini bilirsiniz. Hakikaten, özeleştiri anlamında söylüyorum, böylesine sağlıksız ve biçimsiz bir varlıkla (Jabba diyelim) beraber bir şeyler yaşamak, arada değişik homoseksüel fanteziler yoksa, oldukça güç olsa gerek. Talep ve arz meselesi olarak gördüğüm bu düzenlerde, eğer talep yoksa arzın ne işi var şeklinde yorumlamaya mahkum durumda olmak başka bir mesele. Çünkü elinizdeki malzeme olmayan bir talebi yaratmak için gerekli standartlarda değil. Eksiği yok fazlası var, gibi bir espri yapmak da yersiz.

Aynı zamanda karşı cinsin ilgisini fazla çekmediğinizden dolayı, özellikle memlekette yetiştirilme şekli sebebiyle fazla pasif olan bayan güruhu tarafından üzerinize odaklanmış bir ihtiras çemberi de oluşmaz. Bu da iyi mi kötü mü bilmiyorum; ama en azından şu bir gerçek ki, sizden iyi bahsediliyorsa bunun arkasından tek taraflı bir talep gelecektir. Örneğin ortalam bir tipseniz bu şekilde çok daha iyi kandırılırsınız. Benim gibi bir enkazsanız (gemi enkazı böyle, birkaç groston) en azından başınıza gelecekleri tahmin eder, önleminizi alırsınız. Oyunculuğum iyidir ama daha deneyen çıkmadı.

Bununla ilgili olarak, hormonsal tatmin ve çatışmalar durumunda, bir arkadaşımın tespiti konuyu önemli bir yere getiriyor. Teori, aslında aksiyom bile deriz, kızlara asılmadığım için beni arkadaş olarak görebildiklerine ve aynı sebepten dolayı erkeklerin beni rakip görmediğine; dolayısıyla herkesle iyi arkadaş olabildiğim üzerine kuruluydu. Yahu düşündüm taşındım; hakikaten de doğru şeylerden bahsediyordu. Bu sohbetin üzerinden 5 yıl geçtikten sonra, hormonsal denge açısından gittiği yer pek belli olmayan birisinin, yakın bir arkadaşım tarafından kıskanılması da bu teoriyi anımsattı. Benden neden kıskanmadığını hiç bilemiyorum; sormak da istemiyorum.

Bütün bu anlattıklarımın sonucunda, eğer bir şeyler yaşamaya yeltenseniz de bu bilinç düzeyi (tabii ki erdemli birisiyseniz) sizi hep durduracaktır. Aradaki çıkar ilişkileri ve insan davranışlarının amaç odaklı gidişi, benim gibileri ancak birkaç kişilik topluluklarda "bu da gelsin, eğlenceli" durumunda tutmaya devam edecek. Yok artık zaten çekiliyorum dünyadan.

Tibet Yolunda Bir Genç

Bütün bu bilgiler ışığında, kendisini dünyevî zevklerin en büyüğü olarak anılan şeylerden geri tutan, bayanların eline sadece kasiyerlerden para üstü alırken yanlışlıkla dokunan ve diğerlerinin tüm verimsizliklere rağmen neden bu ilişkilere devam ettiğini anlayamayan birisi olarak hayata devam ediyorum. İşi gücü bahane ederek, zorunlu haller dışında kendimi dünyadan soyutlamaya çalışan birisi olarak, bu yolun en sessiz sakin yol olduğunu düşünüyorum. Doğru veya yanlış; bilemiyorum ama gelin görün ki öteki yol zihinsel, zamansal olarak benim verebileceklerimden çok daha fazlasını istiyor ve zaten engel oluşturan gerçekliklerin de değişmesi kısa zamanda mümkün görünmüyor. Bu sebepten olsa gerek, Tibet'te bir tapınakta kendimi insanın bilincinin daha üst sınırlarına zorlamak istiyorum.

Bir söz vardır; beyne bir kere hava değince... derler. Bir kere bunları düşündüm; dolayısıyla asla her şey eskisi gibi olamayacak. Bunun verdiği acıyla yaşamak da herhalde daha yüksek bilinçlerin ne kadar daha fazla acı verebileceği konusunda güzel bir ipucu oluyor. Diğer taraftan, bilincin daha üst sınırlarına doğru yol almak, insanî olmasa da en azından verdiği tatminsizlik sebebiyle daha çekici; en azından benim gibi hasta ruhlu birisi için.

Budur.

İbret Alın! Alın Dedim!

Bu yorum nurcu tayfadan bir haber sitesinin Prof. Dr. Erdal İnönü'nün vefat haberi altına yazılmıştır.


Bu yazılandan ibret alamıyoranız, ben size daha ne diyeyim? İman edin ulan! Yalnız yorumu yazan hafiften şüpheli; riski görüp iman ediyor. Lâ havle!