Yitik Güne Ağıt


Emanet edip yağmurlu bir buluta,
Sabah doğmadan güneş
Tekrar kavuşmak geceye,
Yıldızlarla birlikte karşılamak yeni günü
Ve veda etmek, ay tekrar doğana,
Yer tekrar huzura erene dek.
Puslu bir şehre uzanıp da
Gece çökmeden evvel
Sarılıp bulutlara utangaç güneş,
Yeri birbirine katıp kaçmadan önce
Tek bir dileğim kaldı geriye:
Solan ışıklarında bu yitik günün
Son bir defa yüzünü görmek.

2013.11.25

Tehlikeli Sular


Buralara olur olmaz şeyler yazdığımın ve bunların herkese açık olduğunun farkındayım. Bununla birlikte burayı oturup da okuyacak kimse olmadığını düşünüyorum.

Düşünüyordum, desem daha doğru olabilir. Zira buradaki yazılarla benim tanımış, tanıdıktan sonra açıp buraya göz atan birkaç kişi olduğunu öğrendim. Onlar okudukça kendimi kötü hissettiğimi ama okumalarından da hoşlandığımı fark ettim. En son benimle yanı ülkede yaşamayan bir insanın bir blogdaki backlink ile bu blogu bulduğunu ve sonra benimle tanıştığını öğrendim.

Hayat bazen güzel rastlantılardan ibaret. Bu rastlantılara şans vermek gerek. O nedenle burayı kişisel sçamalıklarımla doldurmaya devam edeceğim.

^_^


Kanıksanmış Roller ve Kendine Faydası Olmamak Üzerine


Toplumun şekil itibariyle hatırlayabildiğim en küçük yaştan itibaren dışlanan, hor görülen ve kendisini sevdirme çabasına girmediği sürece aşağılanıp mümkün olarak elde edebileceği şeylerin sınırı evvelden çizilerek başkalarının aklıselimine davet edilen bir bireyi olarak üzerimde kodlanmış olarak bulunan bu saçmalıktan kendimi kurtaramadığımı fark ediyorum.

Toplumun çöp bireyi olarak hep birilerine yardımcı olan, onların arkasını toplayan ve mümkünse hiç ön planda görünmemesi gereken bir insanış gibi hissediyor olmam elbette çocukluktan bu yana gelen dışlanma ve bastırılmayla çok ilgili. Düşünsenize, aileniz bile sizi belirli cenderelere sokmaya çalışmış, geleceğinizle ilgili sizi bazı şeylere ikna edebilmek için yalan söylemiş, bire bin katarak sizi korkutmaya çalışmış; bugün yaptığınız işe yaramaz şeylerle de sizle gurur duyduğunu söylüyor. Oldu canım, başka?

Aile bağlarımın neden zayıf olduğunu sanırım açıklamış oldum. Çok umursadığım söylenemez. Edinilmiş şeyler bahşedilmiş şeylerden hep daha değerli gelmiştir; aile vurmaması gereken kötü bir piyangoyken kendi oluşturduğum çevremin daha benzer akla sahip, sorunları tanımlamak, öncelik sırasına göre dizmek ve çözebilmek adına işlevsel insanlardan oluşan bir zembil gibi imdada yetişebilmesi manidar değil olağan.

Yalnız ilk başta anlattığım rol üzerime o kadar yapışmış ki özellikle son dört yılda sürekli olarak hem eksik ücret hem de eksik mevkiyle çalışan birisi olarak hâlâ iş kararlarımı arkadaşlara yardımcı olan, maddi ve manevi çıkar beklemeyen bir insan olarak çiziyor olmam gelecek kadar şimdimi de rahatsız eden bir durum. İş kafamın olmaması, kendimi ağırdan satmamam, benzersiz olmadığımı gereğinden fazla iddia etmem de bu tür bir ezikliğin yansıması. Bu kadar mı? Tabii ki hayır. Kendi maddi ve manevi güvenliğini sağlamak yerine belirsiz süreçlere dalıp diğerlerinin kendi maddi ve manevi güvenliklerini sağlamasına yardımcı olmak gibi olaylara da sürekli imza atan bir canlı olarak içimdeki kendini sevdirmek için fedakarlık yapması gereken taraf olduğum dürtüsünün çocukluktan bu günlere gelmiş bir hali sanırım.

Böyle bakınca insanların işine yarayan faydalı aptal rolümü hakkımla yerine getirdiğimi bir kere daha çok iyi şekilde anlıyorum. Otuz yaşına gelmiş olmama rağmen böyle devam edecek. Boşuna "hayattaki amacın ne" dediklerinde "huzur içinde ölebilmek" demiyorum. Planım yok. Tutar yanım yok.

- - -

2 Ekim 2014: Hâlâ bu noktada olmak çok fena.


November 8



Charlotte has reproved me for my excesses, with so much tenderness and goodness! I have lately been in the habit of drinking more wine than heretofore. "Don't do it," she said. "Think of Charlotte!" "Think of you!" I answered; "need you bid me do so? Think of you—I do not think of you: you are ever before my soul! This very morning I sat on the spot where, a few days ago, you descended from the carriage, and—" She immediately changed the subject to prevent me from pursuing it farther. My dear friend, my energies are all prostrated: she can do with me what she pleases.


Güneş Utanç İçinde



Güneş utanç içinde yine bir akşam batarken
Gizli kalmış her aşk için biraz daha erken
Daha daha kızıl saklanmış tüm sevgiler için
Tadılmamış her duyguya ağlarken için için
Kaçıyor hissiz yaşadığın hayattan koca güneş
Ruhun bu garip cenazesine bulunamaz bir eş
Ardında kalan guruptan bir martı ağlarken
Gönülsüzlere, yalandan çaputları bağlarken
Koşarken çıkmaz yolda, sorsam damla umut için
Ardına bakmadan, aslında bilmezsin ya niçin
Hâlâ bulamadığında bir ruh kendi ruhunla özdeş
Verecekse dirhem huzur tekrar eski yaraları deş
Güneş utanç içinde yine bu akşam batarken
Sevmek sevilmek tek derdin, gerisini es geç
Yeniler ne kadar da uzak durup baktığın yerden
Umutları baştan yaşamak için ne kadar geç

b.

Ekim 2013


Bu Sabah Ne Yapıyorsun?



http://instagram.com/p/gUmwByFY_G/



- Bu sabah ne yapıyorsun?
- Her sabah yaptığımı. Hayata not düşüyorum, yaşadığım yaşamadığım her şeye. İz bırakmaya çabalıyorum şu her yanı çentikli dünyaya. Yontup bir kenarından düzletip etrafını, tekrar yeni çentiklerle demek merhaba. Kalmayana dek geride hiçbir şey, durmadan, ha gayret ha!


Welcome the Weatherlight


It is fall, a good season for poetry and hardware upgrades.

After I decided not to upgrade my desktop computer (Mechanus) from AMD's A10 Thunderb... err... Piledriver to Intel Haswell, I came into agreement with myself that somewhat failing, my two years old Sony SB (Daito) has to be replaced, or rather substituted for, a new Haswell überbook. So that I have a gaming PC, new portable operations base does not have to carry a good graphics processor, as its predecessor did. Also switchable graphics on Sony Vaio notebooks are great pain in some unpleasant places if you intend to use or even give a try for another Unix-flavoured operating system, which otherwise works too good than your average expectations from such a mechanism (median expectations stuff is a fallace, I know. Take it as just a figure of speech)

So, here is the new baby: Weatherlight

Ps. If you do not know about it, it is the time. I name my computers, not to attribute them any sort of persona or personal traits but just for fun. It is an old habit I grew after I came across with that concept in dear Mr. Jerry Purnelle's articles. It is always fun to remember names and their naming logic. Also they remind me of good ol'things. The previous names in brackets are of those my current computers. I had Miyamoto, Ejderkesen (Turkish for Dragonslayer, or rather more literally Dragonslicer/cutter), Teferi, Caern... etc. over the years. :)

Welcome aboard!

Weatherlight takes its name from Magic: the Gathering's Rath cycle, being the single largest piece of The Legacy, home to the heroes from many continents of Dominaria. Unlike its namesake flying ship, this Weatherlight really does not fly but it does weight a mere 870 grams. No optical stuff, no abundance of wired connectivity, not a pleasing graphics processor, neither a powerhouse number cruncher CPU and of course not much of a memory... All it has is those it does not have got: Weight and useless frivolities that you would not always seek in an Ultrabook.

Sony VAIO Pro 11 with Razer Orochi


So, what do we really have got here inside this 870 grams of bliss? An Intel ultra low voltage Haswell architecture CPU (Ci5-4200U) 4 GBs of DDR3 RAM, 128 GB of SATA3 SSD (quite fast; by the way 13-inch VAIO Pro models have got PCIe drives, I am pooooor :P ), Bluetooth 4.0, 802.11ac wireless network (this is why wireless won't work without a proper kernel compilation on Ubuntu releases prior to 13.10), an HDMI, two USB 3.0 (with one sleepcharger port, oh, I just made that up. That'd make a good brand :) ), a four-lid 3.5 mm headphone/mic jack (yeah, that supports your mobile phone headphones with mics), stereo speakers well hidden between far edge of body and lid hinge, SD HC card reader, touch-FULL-HD-IMBA-screen (yes, on an 11-inch Überbook)... To be honest I am not that good with glossy touch screens. My previous Sony VAIO SB (Daito) had matte screen which would allow you to dim the screen even in bright day light to conserve some battery. Now I have to fire it up to compensate the reflections even on not-that-luminous workplaces.

That's it. It unfortunately comes preloaded with Win 8 single language. Not a good option for a SysAdmin. Some features might not work on Win 7 or GNU/Linux distos. I suggest, if you are going to make a dual boot system try to fetch a Win 8 Pro license, which would cost you one fifth of the laptop's price tag (box) or one tenth (OEM, which I DO HATE).

I am going to write on some experences and accessories later on.

Till next time, stay light, stay weatherlight.