Geri Sayım Başladı!

Sükûnet ve aklıselim abidesi değerli arkadaşım Alper'in bile galeyana gelmesine sebep olan World of Warcraft: Cataclysm'in geri sayımı devam ediyor.

Bu ne gerilimdir arkadaşlar? Yapmayın etmeyin. Bu ne heyecandır? Üç sene sonra Azeroth'a geri dönmenin heyecanı mıdır yoksa? Bilemedim vallahi. Ömrümüzü yedin oyun, ömrümüzü...  TBC zamanında başından kalkmadığım Zuhu karakterimde 94 gün net oyun süresi olmuş. Üç ay sadece bir karakter için vakit harcamışım. Yuh bana.


Ahan da geliyor!

Bisikletle Kışa Hazırlık

Bugün bilmemkaç aydır (aldığımdan beri) bakımını yaptırmadığım sinek 2 logolu bisikletimin bakımını yaptırmak için gittiğim Kızıltoprak Delta'dan uzun bir ihtiyaç listesiyle döndüm. sanırım kısa süre sonra bisiklet kadar da yan ürünlere para harcamış olacağım. Ama dur bakalım, neler olacak?


Şu an için 2010 model Cannondale F4 için yolda gitmesi için bir eksik görünmüyor; fakar kış şartları ve genel gereksinim içingerekecek birçok ek bileşen var. Operasyona gidildiğinde yürür ağırlığı 15 KG altında tutmak kaydıyla şu bileşen ve eşyalara ihtiyacım olacak.
  • Takometre
  • Uzun eldivenler (yarım eldivenle çıktım, ellerim dondu)
  • Sele altı / arka çanta
  • Geniş sele ve ek silikon kılıftan doğrudan silikonlu seleye terfi
  • Daha düzgün ve mümkünse iki tane ön far (görülmek kadar GÖRMEK için de) 
  • Hızı daha az kesen ama slick olmayan daha iyi yol lastikleri.
... para da lazım tabii, neyse. :P

Yazılar çiziler

Internet güncesi yazarak kendine vazife üretmedensadece yazma isteğimin dütülmesinden bu yana altı yıl geçmiş. Gerçi hepsini burada göremiyorsunuz ama takriben 2004 ortasından bu yana internette bir şeyler yazıyorum. Son yazdıklarım arasında, burada bir şey göremeseniz de PC Labs ekibinin fotoğrafçılık sitesi projesi olan Bascek.com için yazdığım Alpha 850 makalem ve kendi teknoloji güncem olan Teknoloki.com'daki son birkaç değerlendirme yazısı mevcut.

Bilginize. :)

Girizgâh

.
Giriş böyle olsa hoş durur mu acaba?

Mümkün olan en basit şekilde yaşama özlemi, hayatını lafta yoğun, uygulamada tekdüze yaşayan insanların aklını hiç çelmeyecek bir şey de olsa günden güne beynimde yer işgal eden, asla ulaşılamayacak bir tepe gibi gölgesinde gezdiğim en önemli olgu haline geldi. Bu fikrin yarattığı rahatsızlık henüz çevrede, gündelik hayatımdaki insanlar tarafından fark edilebilecek raddeye gelmemiş bile olsa her anımı, bilinmez bir zamanda kendisini hızla gelen trenin önüne atan kim bilir kimin sevdalısı çılgın bir aşık gibi kana bulayabilme ihtimalini beraberinde, gittiği her yere sürüklüyor. Sürükledikçe eskilerden kalan kapanmamış yaralar, varlıklarını gelene geçene anlatırcasına gittiğim yola şerit çizgileri çekiyor, genellikle "sollama yapılamaz" diyerek...

Kötü değil umarım.

.

Güle Güle Git



Eski dostlar da gider bazen. Sebebini bile anlamazsınız. Daha kötüsü, açıklama yapmak zorunda bile hissetmezler kendilerini. Son sözleri seninle ilgili bişi görmek istemiyorum artık bile olsa yazım hatasını düzeltmez,  darılıp kırılamazsınız isteseniz de. Kabul edersiniz, kabullenirsiniz; onlar da giderler.

Arkasından "iyi sen bilirsin, defol git" bile demezsiniz yılların hatrına; "ne halin varsa gör" ise asla ağza alınacak bir söz değildir. En fazla güle güle git dersiniz duymayacağını bile bile. Hatta, isminle müsemma kal...

Güz Aşkım


Gel güz aşkım ol benim; ne sıcakla cebelleşeyim ne seninle. Sakin geçsin günler, bazen yağmurla, bazen hafif bir esintiyle. Mevsimi geçse de geçmeyelim Ada'dan, inelim sahillerine. Daha da güzeli, yanarken değil kar yağarken gidelim yıllık izine. Güneş kremi değil mümkünse sıcak kahve olsun elimde. Eldiven giymesem bile, sokmak isteyeyim ellerimi cebime. Güneşi ara sıra görelim, yüzgöz olmayalım kendisiyle. Terden su olmayalım ama birazcık ıslanalım gerekirse.

Yaz aşkı kısa hem, gel güz aşkım ol benim, aylarca birlikte gezelim. Yaz gelince baka başka yerlere gidelim. Gerekirse çıkmayalım iş yerlerinden. Gece sıcaktan debelenmeyelim yan yana, klimayı göremediğimizden.

Gel güz aşkım ol benim, sıcakla cebelleşmeyeyim.


Kaşıntı


Bu aralar beni bir kaşıntı tuttu, Linked In profilimi güncelliyorum, özene bezene. Üzerine yeni özgeçmiş falan bile hazırlarım belki ecnebice.

Hem çok rahatım, hem de bu rahatlıktan rahatsızım. Gerilmiyorum ama nedense, sadece her uyandığımda "acaba bu şafağı başka bir memlekette görebilir miydim? Görsem daha eğlenceli/iyi/güzel/değişik olur muydu?" diye düşünmeye başladım bir haftadır.

En kötüsü ne biliyor musunuz? Yapmadan bilememek. Duygusal bir insan değilim, iletişim kurarım, yakınlık kurarım ama bağlanmam. En azından şimdiye kadar beceremedim böyle bir şeyi. "Ama buradaki hayatım ne olacak" diye duraksamam bile; ama...

...denemeden bilemezsin.


Memleketi Bir Söze Sıkıştırmak


On İki Eylül'de demokrasiye doyacağız. Cuhmur şenlik edecek. Öyle böyle değil, memleketi kurtaracağız azizim. Hem de darbenin otuzuncu yıl dönümünde! Hem de darbeden sonra filizlenen, tek suçu dinini çok sevmek(!) olan, mazlum görünürken parsayı toparlayan rantperver yöneticilerin gölgesinde. Gerçi rantperver olmasa birisi, neden talip olsun memlekete? Evvelkilerden farkları yok rant anlamında; bal tutan parmağını yalıyor ne de olsa.

Ben ne mi yapacağım? Demokrasi sanrısıyla yaşayan zavallılardan olmadığım için sandığa gitmeyeceğim. Sandığa gidip kurtlu kayısıyı yiyelim mi yemeyelim mi gibi bir soruya evet veya hayır diyecek insanlar arasında olmayacağım.

Sandığa kadar yorulup kahramanca! memleketi kurtaracaklara bir çift sözüm var: Kayısı kurtlu; ona şüphe yok.

Evet derseniz kurdu da yiyeceksiniz. Ama size öyle bir anlatılacak ki "o da protein yahu, ye gitsin" şeklinde ikna edecekler sizi. Siz de yaşasın daha demokratik olduk heeey diye zekâsı henüz oturmamış bebekler gibi sevineceksiniz; ağzınız tatlanacak.

Hayır derseniz kayısıdan olacaksınız; ama o kayısının da bir kısmı zaten cebinizden çıkmış olacaktı diye teselli bulacaksınız. 1984 misali, daha geçen gün beşe düşürülen falanca istihkakınız dörde çıkarıldı haberleriyle kendinizi eyleyeceksiniz; şayet o kadar hafızasızsanız.

Kayısı üreticisiyle dertli olan manavın derdine gidin oy kullanın, demokratik hissedin kendinizi... Burnunuzda halka, çekilen yere gidin koşa koşa; tef sesi duyduğunuzda oynayıverin. Gösterin bakalım seçmen sandıkta nasıl bayılır, seçim sonrası seve seve nasıl ayıltılır...

Özde Değil "Sözde" Ahlâk


Geçen günlerde bir forumda İnci Sözlük için "şöyle iğrenç" ve "böyle aşağılık" gibi sözcükler düzen insanlar gördüm. Yok efendim millet birbirinin anasına bacısına sövüyormuş da, çok terbiyesizmişler de, insanlık yoldan çıkmışmış da...

Siirt'te organize şebeke gibi millet ne eşikte ne beşikte sapıklığa maruz kalmamış insan bırakmıyor; üzerine bir de mülkî amirler "onlar aralarında anlaştı yahu" gibi sebeplerle olayı örtbas etmeye çalışıyor... Üzerine birin biri bir yöneticimiz "yahu o kadar da konuşmayın bunları, hoş şeyler değil" gibisinden bir cümle bile kuruyor.

Memleketteki ahlâk anlayışı bu derece yerlerde sürünüyor. Orada burada sözlü bir şeyleri açık açık söylüyorsanız "aşağılık bir yaratıksınız" ama tuttuğunuzu iğfal edip ailesiyle parada veya başka konuda "helalleşme" (nasıl oluyorsa) yoluna gidiyorsanız "şş tamam biz kapadık konuyu, yok ahlâksızlık falan; siz de fazla gündeme getirmeyin" oluyor.

Bu iki yüzlülük konusunu aştığınız güne kadar kanun hükmünde insansınız. Defolun gidin, reziller!

Dijital Tam Çerçeveye Terfi Zamanı


Zamanı geldi de geçiyordu. Nihayet bazı imkânlar bir araya geldi de kendime uygun bir tam çerçeve algılayıcıya sahip bir dijital SLR fotoğraf makinesi alabildim. Henüz elime ulaşmadı; fakat bütün eşyaları daha önce kullanmıştım. Yabancı değilim.

Sony Dediğin Aslında Minolta

Eski olmasa da bir Minolta, ardından ise Konica Minolta kullanıcısı olarak Sony'nin Minolta geleneğine bağlı kalarak yeni modeller ürettiği ve kullanıcıların alıştıkları rahatlığı ürünlerinde en son noktasına kadar barındırdığına ikna olduğum için Sony demiş bulunuyorum.



İkinci El Sıkıntısı

Meşhur Canon mu, Nikon mu çatışmasında önemli bir rakip olarak gördüğüm ve o çatışmadaki algılayıcıların bile çoğunu üreten firmadan bir ürün almak o kadar da abes değil. Ah evet, ikinci el lens konusunda Türkiye'de çok ciddi sıkıntı olduğunu biliyorum ve sadece bu yüzden bir ara Canon veya Pentax'a yöneliyor vaziyetteydim. Artık bu sıkıntıyı da Ebay ve benzer kanallar marifetiyle aşmayı hedefliyorum.

Eşyalar

Şu anda bana geliyor gibi görünen şeyler arasında Alpha 850 gövde, dikey tutamaç (fazladan bir pil de sipariş edildi), 50 mm f/1,4 lens ve F58AM flaş mevcut. Elimde eski ama ADI marifetli bir Minolta 28-100 mm kit lens mevcut. Hayat kurtaran bir ürün olduğu için bir süre benimle yaşayacak. Çakma Minolta 75-300'ümü de bir süre bu gövdeyle kullanıp yakma taraftarıyım. Yerine meşhur Sigma 50-500 veya çeşitli markaların 18-200 gibi lenslerinden alma ihtimalim var. 

Ah, elbette eski filmli gövdeye takabileceğim 50 mm, geniş diyaframlı lens sayesinde Fujifilm Velvia 50 bile kullanabilirim. Heyecanlandım!

Harekete hazır mıyız? :)

Not: Görüntü işleme yazılımlarını fotoğraflarda kullanmayı reddetmeyi sürdüreceğim. Orada burada yayınladığım fotoğrafları kırpmadan veya renkleri üzerine oynamadan sergileyecek yeteneğe ve özgüvene sahibim.

Dün 2 Temmuz'du...


Dün 2 Temmuz'du. Darbe, demokrasi, insan hakları derken mangalda kül bırakmayan şeref noksanlılardan yine doğru düzgün ses çıkmadı. 

Nasıl olacak bu iş? Ne zaman kendinizle çelişmeyi bırakacaksınız? Ne zaman açık açık "bana emirlerimi gönderen topluluk ve onun başındakilere sorgusuz biatımdan dolayı şerefimin ve tutarlılığımın önemli bir kısmını dolaba kaldırdım" diyeceksiniz?

Ne zaman "ben bir kuklayım, benim iradem yoktur, onu falanca topluluktaki filanca insanlara devrettim; zaten ben insan bile değilim, kumandalı robotum" diyeceksiniz?

Ne zaman susacaksınız ya da? Öyle sorayım. Çene ishaliniz ne zaman bitecek konuştuğunuz meşhur konularda? Ne zaman insan her zaman her yerde insandır diyeceksiniz, ne zaman belirli gruplara veya etiketin hak görüldüğü insanlara kin saçmaktan kurtulacaksınız? 

Bu iki yüzlülük ne zaman biter? sahi, biz ne zaman sizlerden kurtulacağız?

Magic 2011'de RDW Kartı Bakınmak


Önümüzdeki günlerde görücüye çıkacak, Magic: the Gathering'in yeni  temel seti Magic 2011'in kartları açıklanmaya devam ediyor. 26 Haziran'a kadar açıklanmış olan kartlar ışığında muhtemelen elimdeki RDW içine ekleyebileceğim veya tüm desteyi yeniden şekillendirebilecek kartları yorumlamak isterim.

Chandra's Spitfire yeni bir kart. Belki de Kiln Fiend'la birlikte bir kerede çok vurabilen yaratıkları RDW içinde görebilmemiz mümkün olacak. İşin güzel tarafı Kiln Fiend'da olmayan bir kaçış özelliğine (evasion ability) sahip olması. Tabii karşı yönden gelebilecek bir Searing Blaze ile eğlenceli dakikalar yaşayabilirsiniz. Eskiden Shock tek tek manalık hasar büyüsü olduğunda 3 dayanıklılık (toughness) değeri çizginin üzeri kabul ediliyordu. Şimdi Lightning bolt zamanı olduğu için "gelişine çakılamayacak" yaratıklarda ya 4 dayanıklılık arayacaksınız ya da örtü (shroud) özelliğine bakacaksınız. :)


Aşırı gelişmiş meleğimize karşı gelen bir yan deste kartı ise iki numaralı seri başı (uzun zamandır tenis de izlemiyorum, nereden geldiyse) olarak karşımıza çıkıyor. İki mana, çat, tamam. Elbette ar-Ge ekibi bu arkadaşın ötesinde kart üretmekte gecikmiyor. Yeni kartlardan Sun Titan (o kadar çok rahatsız edecek ki... aah ah) ve RoE kartımız Gideon Jura, Combustion için tek atışlık olmayan ünlüler arasında yer alıyor.


Elbette Mirrodin zamanındaki RDW'den çok uzağız (özellikle de benim oynamayı çok sevdiğim 4x Molten Rain + 4x Stone Rain sürümünden) ama etrafa dehşet saçabilen iri yaratık anlamında, eğer gerekli hızlandırıcılar (Seething Song vb.) gelirse Kumano ve Arc Slogger'ın açığını belki doldurabilecek yeni kırmızı danamız burada...


Her ne kadar savaş hasarı hileleri Tempest zamanındaki Mogg Fanatic ayarında çalışsa da bu kardeşimiz, Kargan Dragonlord kadar iyi bir kart. Hatta sadece kendi turunuzda ve sıra boşken kullanabileceğiniz seviye yükseltme işleminin hızlı olması gereken bir destede uğraşmaya değmeyeceğini düşünürseniz, doğru karta bakıyorsunuz (bire birde goblin affetmiyor ayrıca :P). Kaslı Mogg Fanatic... :)

Şimdilik kafamdaki RDW-2011'in nasıl şekillendiğini anlamışsınızdır. Aslında bahsedilecek birkaç kart daha var ama, görelim bakalım 2011 tamamlansın.

Magic 2011 kartlarını MtG Salvation'dan takip edebilirsiniz.

While Reporting to CNN...

 

A CNN reporter, while interviewing a marine sniper, asked:

- What do you feel when you shoot a terrorist?

The marine shrugged and replied:

- Recoil.

Elveda Geisteskontakt, Merhaba Dragunov


Ah bilgisayarlar. Sürekli sorun çıkartan makineler veya hayatımızı kolaylaştıranlar... Emin değilim hangisi daha fazla ama ayrıntılarına çok takılmak zorunda olduğundan meslekî hastalıklardan kurtulamayan birisi olduğum için işim diğer insanlara göre biraz daha zor olabilir.

Severek evl... öhm... satın aldığım Geisteskontakt'a (Acer Aspire Timeline 3810TG) veda vakti geldi. Aslında her şey aynı ekranın bir sene içinde üçüncü defa arıza çıkartmasıyla başladı. daha fazla katlanamadım ve bir arkadaşıma verdim.

Elde Var Dragunov!

Bu senenin başından beri kullandığım Dragunov isimli Lenovo IdeaPad Y-550 artık tüm iş yükümü ve kişisel uğraşlarımın vuku bulduğu ortam haline geldi. Elbette taşıması çok kolay değil ve açıkçası kişisel olarak fazla takmadığım çoklu ortam özellikleriyle öne çıkan bir ürün ama, sınıfında performans/fiyat dizininde gayet iyi bir noktada. 
  
Özetle P8700 işlemci, GF GT240M ekran kartı ve 4 GB bellek, Windows 7 Ultimate ve üzerinde benim oynadığım tüm oyunları korkunç biçimde çalıştırmaya yetiyor. Gerçi  şu sıralar CS: Source ve World of Warcraft dışında oyun pek oynamıyorum. Bunun yanında video montajı ve çoklu ortam işlemleri için de gayet başarılı bir çözüm.

Bu dizüstü bilgisayar, Türkiye'den Burak Bayburtlu'yla birlikte davet edildiğimiz Lenovo Blogger Advisory Council'da görev aldığımız için kullanımıma sunulmuştu. Bu açıklamayı yapmam şeffaflık gereği zorunlu tutuluyor.


ÖSYM, Afiyet Olsun!

Aşağıdaki metin, eğitim ve öğretim hayatımızda istesek de istemesek de önemli bir rol oynayan ÖSYM'nin ALES 2010 ilkbahar soru kitapçığında anlam hatası sorusu var:

(I) Son zamanlarda ülkemizde sıkça duyulan bir
kavram var: İnovasyon. (II) Türkçede tam karşılığı
olmayan bu sözcüğü dilimizdeki okunuşuyla
yazmamız gerekiyor. (III) Bu kavram, her alanda
“yeni”nin üretilmesi, özümsenmesi ve işletilmesi
anlamında kullanılıyor. (IV) Bireyin ve toplumun
gereksinimlerini karşılamak üzere yeni çözümler
üretme amaçlanıyor inovasyonda. (V) Araştırmalar
sonucunda geliştirilen yeni teknolojilerin kullanımı
ise inovasyonun temelini oluşturuyor.

Eh aslında soru kısmen doğru sayılır, ikinci cümle anlatım bozukluğu oluşturuyor. :)


Ecnebi sözcükleri olduğu gibi okuyunca iyi mi hissedersiniz? Ah kusuruma bakmayın, yoksa ikâmetgâha da rezidanz diyince farklılık yarattığını düşünen embesillerden misiniz?

Müstakbel Epic Mount


Uzun zamandır fantezişinaz bir biçimde aklımdan geçirmekle yetindiğim ve ilk defasında Furkan Müderrisoğlu tarafından aklıma sokulan motosiklet kavramı yavaş yavaş süreç anlamında kendisine yer buluyor. Tabii ilginç şekilde, üzerinden yedi sene geçmiş olmasına rağmen abim Furkan'ın dediği motora gelmiş olmam ayrı bir mesele. Öngörü sahibi tabii; sana bu yakışır derken bir gün R 1200 GS tercih edebileceğimi anlamış.

Takvim
Önümüzdeki bahara doğru çok birikim, az kredi kullanarak ikinci el bir BMW R 1200 GS alma planım var. Adventure modeli olursa daha da hoş olacak. Tabii amaç yol dışından ziyâde uzun mesafede teklemeden çalışabilecek bir binek elde etmek. Fantezim, önümüzdeki bahar veya yaz, İstanbul'dan başlayarak birkaç il geçebilmek. Artık hâlihazırda bu işleri bilen arkadaşların başına biraz işler açacağım.



Ama ama!

Evet, bence de 105 bg  bir makineyle bu işlere bulaşmak çok hoş değil. Velâkin doğru düzgün yükseklik, sağlamlık ve istiap haddi gibi etmenler bir araya geldiğinde başka seçenek kalmıyor. Diğer ihtimaller ya beni taşımıyor, ya çok alçak ya da iki ayda beni pişman edecek nitelikte.

Epic Ground Mount, sanırım bu. :)


İnsan Kendisini Aldatırmış


İnsanları kandıramazsınız, onlar kendi kendilerini kandırırlar diyen büyüğümüz Goethe kendisini bir kere daha doğrulamış bulunuyor. Sadece bir kere mi? Elbette değil. İşin aslı, bu söz kendisini benim için bile milyon defa kanıtlanmış bir şey. Elbette bu hayatta kalmak için insanın yaşama tutunma refleksi haline gelmiş durumda olduğu için kaçınılmaz bir şey. Özellikle dünyevî ve maddî hırslarla güdülenemeyen (yani bunu beceremeyen) benim gibilerin, hayatına renk katmak için, hayatı daha çekilir yapmak için kullandıkları bir şey.

Beni kimse kandıramaz! Gerekiyorsa, ki sıkça gerekebilir, ben kendimi kandırırım. Bununla yaşamayı öğrenirseniz ne âlâ. Yok, durumun farkında değilseniz, ölmekten beter olduğunuz durumlara maruz kalırsınız.

Hayat insanı sıkça döve döve yola getiriyor, şanslılara ise derdini tane tane anlatıyor. Kafamı gözümü nasıl yardırırım da zor yoldan öğrenirim diye aranmak da bana özgü sanırım. 

Nasıl? Eğlenceli, değil mi?


Kariyer Hedefim Belli: Roketsan


Nihayet kendime en çalışma yerini buldum. Memlekette Ar-Ge yapan önemli kuruluşlardan olan birisi olan Roketsan, tasarımını yaptığı şeyler sebebiyle tam bana göre. Yani Roketsan'da çalışsam herhalde Ankara'ya bile katlanırdım.

Herhalde burada çalışmaya başlasam sevinçten ağlayan arkadaşlarım olur, "Berkin sonunda aradığı balistik ortamı bulabileceği bir yere girdi" diye...


Kurumsal iletişimci arıyorlar mı acaba? :)


Honda DN-01

Not: Bu videoyu izleyen her 100 fakirden 96,75'i daha fazla para kazandıracak bir iş aramaya başladı.





Nasıl ama sayın fakirler? Zengin olmak istediniz değil mi? Ah merak etmeyin. Ben de o fakirlerden birisiyim.

Karadeniz'de İnsan Avı ve Engizisyon Başlar mı?


Karadeniz'de terör eylemi pek olmaz. Buralardaki insanların fanatik milliyetçi ve aklı gözünde yaşam tarzları kendi kendine tutucu bir ekosistemle birleşince, kolluk kuvvetlerinden önce hanelerden ateşle yanıt alabileceğini bilen aklı başında her terörist, Karadeniz bölgesine girmekten imtina eder.

Şimdi Giresun'da meydana gelen pusu olayının üzerine gelişebilecek her türlü silahlı ve bombalı eylem, Karadeniz insanının milis biçiminde derlenip kırsalda insan avına çıkmasıyla sonuçlanabilir. Zaten asker sevk sistemi sebebiyle Güneydoğu'da birçok şehit vermiş olan bu bölgede, terör örgütleri, yapacakları girişimlerin karşılığını mermi ve saçma olarak bolca alabilir.

Tabii insanların durumdan kendilerin vazife çıkartmasını ve silah kuşanıp terörist avına çıkılmasını, yerel engizisyon sisteminin palazlanmasını, Doğulu komşulara şüpheli gözlerle bakılmasını makul görmek imkânsız. Bunun yanında malum çevreler biraz daha uğraşırsa olacağı budur. Ondan sonra vay efendim böyle mi olurmuş diye yakınmayın. Bölgedeki sivil halk, bölgeye sevk edilecek kolluk kuvvetlerinden daha tehlikeli olabilir. Bu kuracağım cümle hoş olmasa da önemli bir gerçeği yansıtıyor: Asker vur emri bekler, oradaki halk önce vurur sonra adalete teslim eder.

İş b*ka sarıyor, sardırılıyor. Önlemini kim nasıl alacaksa bir an önce alsın. Hoş şeyler olacağa benzemiyor.

Klasik Arcane'e Geri Dönüş


Umudun fakirin ekmeği olduğu bir ortamda mazoşist bir özellik olan Incanter's Absorbtion oynayarak zevk alıyordum ama Zuhu artık birkaç güçlü, tetiklenen değil çalıştırılan eşyalara sahip olduğu için artık hasar alıp "spell power" artırmaya son vermeye karar verdim. 

Zuhu'nun son donanımını burada görebilirsiniz! Ulan o da donanım mı, diyebilrisiniz ama Naxx, EoE, Ulduar,ToGC, ICC... vs. görmeden ancak bu kadar oluyor. 4988 GS fena değil sanki. :)

Skadi keserken Forst Ward açıp iki gıdım zarar aldıktan sonra DPS'e devam etmek ilginç bir görüntü oluşturuyordu. Şimdi adam gibi doğrudan vurma zamanıdır.

Yeni sistemim şu olacak. Zaten klasik Arcane yapısından farksız.

Hayırlı DPS'ler. :P

Yeni Proje, Eldekiler Yetmezmiş Gibi...



Sanat için soyunurmuş gibi yaparak kafamda uzun süredir bekleyen bir projeyi gün ışığına çıkartmanın vakti geldi. Çıksın ki mayo izleri olsun gövdesinde.

Biraz dijitalde bırakacak da olsam, meşhur metalimsi parçaların orkestral yorumlarını üretebilme çabasına gireceğim. Neden dijital yahu, demeyin. Getirin orkestrayı, onu da çaldıralım. :) S&M gibi hilkat garibesi bir şey beklemeyin. Gaz çıkartsam daha iyi olur.

O kadar müzik bilgim yok elbette, bakalım nereye kadar gidecek? Evet, birkaç yıl almasını bekliyorum. N'ooldu diye hemen taciz etmeyin.

Bilişime Hafif Bir Yeniden Başlangıç


Elim değmişken duyurayım. Bilişim iş koluna farklı bir şekilde geri dönüyorum. Ülkemizde Biostar ve Leadtek gibi markaların pazarlama iletişimi görevini yerine getiren ITB'de boş vakitlerimde destek gücü olarak görev alacağım. Değerli dostlarımla beraber bir şeyler yapacak olmak beni heyecanlandırıyor.

Siz yine bana bildiğiniz yöntemlerle ulaşabilirsiniz; zira gündüz işim değişmiyor. Aslında sektöre geri dönüşten çok sektöre ucudan katkı sağlama durumu söz konusu...


Memleketin Hâli Ne?


Geçenlerde yaptığım trolleme işlemleri ve devamındaki parçası olan bir önceki yazıma gelen tepkileri bir araya derleyip size sunmamın zamanı geldi diye düşünüyorum. Yoksa bir dostumun dediği gibi belki de bu fikirler üzerime yapışabilir. Bilmiyorum etkisi ne olur, zira çok hümanist birisi değilim; ama temel hak ve özgürlüklerden kimsenin mahrum bırakılmasına da göz yumamam.

İyi, Kötü ve Bir de Şey... Nasıl Desem ki?

Aslında şurada bulabileceğiniz bir ekran görüntüsü (dosya biraz uzun; 16.000 pikselden yüksek), belki siz bu satırları okurken hâlâ devam etmekte olan bir tartışma olarak es geçebileceğiniz ama aslında memleketin halini özetleyen bir niteliğe sahip. Orta yolu bulabilen kimse yok gibi.

Kişisel Deneyimlerim ve Çıkarımlarım

Feykbuk ve Feysbuk yardımıyla yaptığım araştırmalarda ortaya attığım sözlere aldığım tepkiler ışığında yaptığım çıkarımları madde madde özetlemek isterim.

- Herhangi bir şekilde herkesin özgürlüklerinin taminatını sağlayan fikirlere birçok kişi kapalı. İnsanlar kendilerinin skorda geriye düştüğünü ve diğer tarafın budanması gerektiğini düşünüyor.

- Çok liberal sayılamayacak, çoğunluk istiyorsa demokrasi bile ortadan kalkar zihniyetinde, malum cemaatle bağlantılı olan veya olmayan birçok insan darbe korkusundan kalp tedavisi görüyor. Ya da bu iddiaları çok fazla gündeme getirerek farklı amaçları var, çok da anlaşılabilir değil. Hatta TSK bu insanlar için müthiş bir korku kaynağı. Vallahi politize bir insan olmamamdan mı kaynaklanıyor bilmiyorum ama benim herhangi bir gruptan, kurumdan veya fikirden bu kadar mesnetsiz bir korkum yok. Kapağı yurtdışına atmış olanların bile bu korkuları gündeme getirmiş olması bambaşka bir olay.

- Bütün bu hengâme ortasında, dostluk, barış ve gerçek insan hakları için mücadelesini sakınmayan birçok kişi var. Bu insanların en büyük özellikleri arasında genele göre az bulunmaları, tutarlı olmaları, demokrasinin demokrasiyi yok edemeyeceğini savunmaları ve kayıtsız şartsız kişisel hak ve özgürlüklerin yaşatılmasını istemeleri var. Hayır, bunların çoğu orada burada ordu hakkında atıp tutmaya 1-2 sene içinde başlayan gazetelerde köşe yazmıyorlar.

- Dini güç odaklarını temsil eden veya onlara yaranmaya çalışan kişiler genellikle kendilerini demokrat olarak görüyor. Halbuki dinin demokrasiyle ne kadar bağdaştığı birkaç Uzak Doğu ve Arap ülkesinde rahatça gözlemlenebilir.

- Kendisine Kemalist diyen insanlar genellikle çok ciddi fanatik eğilimlerle yaşıyorlar. Buna sosyal demokrat ailelerden yetişen birçok insan da kapılmış durumda. Bu fanatizm söyleve döndüğünde karşı taraf tarafından doğrudan faşist olarak adlandırılıyorlar.

- 12 Eylül ve 28 Şubat gibi süreçlerden geçerek güçlendiği iddia edilen ve muhafazakar liberalimsi bir akım olan oluşumlar (bkz: AKP) ordufobik bir yapıya sahipken karşılarında bu memleketin temeli Kemalizmdir ve savunmak için her türlü dinfobik girişimi ortaya koyabiliriz zihniyetiyle yaşayan ve ulusalcı olarak adlandırılan tarafa karşı yaklaşımında  polis ve yargı tarafındaki kadrolaşmalarını da kullanabiliyorlar. Savcıların birbirleriyle çelişebilmesinin ve birbirlerini gözaltına aldırabilmelerinin bence başka bir açıklaması yok.

- Cumhuriyetçi veya ulusalcı olarak anılan insanları toptan darbeci olarak adlandırılsa da temel hak ve özgürlükler konusunda karşı taraf ayarında bağnazlığa sahipler. Burada kendimden bir örnek vereyim: Kişisel olarak kimsenin nasıl giyindiğine bakmasam da başı kapalı bir bayanın bazı kabuller yaptığını düşünerek buna göre davranışlarımı biçimlendiririm ve mesafemi, dünya görüşüm çok farklı olduğunu tahmin ettiğimden, bu durumu göz önüne alarak belirlerim. Ama duruşumu tutup vay efendim siz şöylesiniz, biz böyleyiz, yakarız da, gerici de, şucu da, bucu da... diye saldırıya veya zavallı bir tavra dönüştürmem. En nihayetinde, bana ne. Ama işte iki taraf birbirine bu anlamda bir fanatizmle girmiş durumda ve kutuplaşma sadece siyaset sahnesindeki kişiler tarafında değil toplum içinde de büyüyor.

- Bu aralar hukukun üstünlüğünün insanlar adalet dağıtmaması şikayeti her yönden kulakları sağır edecek bir uğultu gibi duyulabiliyor. Elbette bunun sebebi, hukukçu arkadaşlar çok daha iyi bilir ama ben kendi yorumumu ekleyeyim, herhalde darbe zamanında yapılan 1982 anayasasının fazlaca yoruma açık maddeleri sebebiyle her türlü zapt-u rapt altına alma yeteneği olsa gerek. Bu kadar muğlak kanunla bir yere gidebilmek zor. Zaytung.com'daki haber gibi "Savcısı önce biten taraf kaybedecek" durumu komik ama gerçek olabilme ihtimaline sahip.

- Memlekette cadı avı ve kutsal seferler kısa süre içinde bitmeyecek. Hatta bu zamanlarda yine seçime gidilecek. Merak etmeyin, kime oy verirseniz verin, bir taraf tamamen tasfiye edilmeden bu ülke bir yere vermayacak. Bir yere vardığımızda bile orada olmak istemeyebilirsiniz. Ben şimdiden söyleyeyim.

Güzel günler bizlerle olsun.

Hayattan Bezer mi İnsan?

İnsan ölmek istemez. Hani hep anlatılan bir şeydir; herkes cennete gitmek ister ama kimse ölmek istemez. Zaten sürekli orada burada bahsedilen meşhur ölüm sonrası muhteşem ödülün mekâna bürünmüş haline gideceğinize kesin gözüyle bakacak kadar benmerkezcil ve narsist değilseniz hayatla ilgili şeyleri anlamak için daha fazla kaygı duyuyorsunuz. Ayrıca zaten sürekli iyi çocuksanız, akıllı uslu bir insan olmuşsanız ve/veya beyniniz yeterince yaratıcılık gösteremiyorsa ve varsayılan din yaklaşımlarıyla hayatınızı sürdüren çoğunluktansanız sizden daha huzurlusu yok. Bakkaldaki etiketlere bakıp alışveriş yapmak kadar rahat. Cebindeki parayı biliyorsun, alacak şeyi biliyorsun; hadi para çıkışmazsa "sonra veririm abi" diyebiliyorsun. Daha güzelini söyleyeyim; kredi kartına abansan bile bir yerde "reset tuşu" falan bile oluyor.

Diğer taraftan, öyle garantili bir kooperatif işletmesi gibi öldüm ve ebedî huzura kavuştum fantezileriniz yoksa  hayata daha fazla sorgulayıcı gözle bakmanız gerekiyor. Zira birçok şeyi olduğu veya size anlatıldığı gibi kabul etme şansınız azalıyor. Ya da nasıl diyeyim, bilince karşı bir sorumluluk hissetmeye başlıyorsunuz derinlerden...

Bu noktada, laylaylom yaşayan türdeşlerinize bakıp hayatın ağırlığından bezebiliyorsunuz. Bir salak ben mi varım deseniz de bilinciniz size bazı sınırlar çiziyor. Yanlış belledikleriniz, emredilmeyen şeylerden kendinize çıkarttığınız erdemlerinizle birlikte her yanınıza sınırlar çiziyor.

Bir salak ben miyim bu dünyada, diyorsanız; bilin ki yalnız değilsiniz. Benzerlerinizi bulmanız yine de kolay olmayacak aa umudu sadece hayal kırıklığına giden yoldaki ilk adımınız bellememeniz size bu acıya biraz daha katlanma gücü verecektir.

Ben Bugün Faşist Oldum


Yok yok şaka değil, ampul ve onun destekçisi çakma liberalleri eleştirdiğim her yerde özgeçmişime ekleyecek yeni sıfatlar kazanıyordum ve bu sıfatların en sonuncusu "faşist" oldu. :D

Ortalama, niteliksiz bir sağ partiye oy sağlayan seçmen dünyanın her yerinde aynı. Bu insanlar genellikle düşük kültür ve eğitim seviyeli ve bol kardeşli ailelerden geliyorlar. Çok çoğalıyorlar ve çözümden çok sorun üretiyorlar. Zira ailelerde çocuk başına yapılan bir yatırım söz konusu ve kardeş sayısı artınca ilgi ve özveri de bizim çocuğa göre hesaplandığında düşmüş oluyor. Dolayısıyla bilimsel olarak bu insanlar daha kötü yetişmeye eğilimli oluyorlar. 

Başbakanın dediği gibi en az üç çocuk yöntemi de ancak bu şekilde çoğalarak iş gücü değil oy gücü olacak bireylerin etrafta gezinmesini sağlıyor. Zaten amaç da bu; yoksa birilerinin çıkıp bu insan kalabalığına fazladan rızk vereceği falan yok (bkz: kalifiye sömürge olan Afrika).

Bu derece özensiz yetişen bir topluluğa, Nihat Genç'in kullandığı tabir olan böcek şeklinde hitap edince hemen faşist dendim. Neymiş efendim bugün onlara böcek diyen yarın onları ezermiş.

İşin aslı, ben ve benim gibiler burada ezilen taraf olacak. Benim sadece bir kardeşim var ve birçok arkadaşımın en fazla bir kardeşi var. İyi yetiştik; gitmediği yerde kendi kendimizi yetiştirdik. İnsanlara fikrî önderlik yaptık veya yapacağız. Onlar ise oy için yetiştirilen klonlar oldu. Olmayan istihdamın iş gücü olarak amaçsızca çoğaldılar.

Hadi ben henüz erken vakitlerini yaşadığım hayatımda geldiğim noktanın üzerine bir de faşist oldum diyelim, ya bu klon ordusuna mensup, yetiştirilmemiş, düşünemeyen insanlar ne olacak? Bunlara arka çıkan abilerine kulluk kölelik etmekten başka neye yarayacaklar?


Yakından İnceliyoruz Mirim!


Kopamıyorum arkadaş; olmuyor! Görünce dayanamıyorum istiyorum. Onlar da gönderiyor! En son Fujitsu'nun Primergy sunucu ailesine el attık. Attık diyorum çünkü bunu yardımsız yapamazdım. Buyrun adres aşağıda; belki proje daha da ilerler.

Google Apps'te Temizlik Vakti


Google'ın kendi yönetim alanında Apps kullanan kullanıcılarına gönderdiği bir e-postaya göre yakın zamanda eski tarayıcılar için destek kesilecek.

Açıklamaya göre IE7, Firefox 3, Safari 3 ve Chrome 4 ile bu tarayıcıların dah ayeni sürümlerinde Google Apps kullanılabilecek. Geri kalan eski ve desteklenmeyen tarayıcılar için ise yapacak çok bir şey yok.

Zaten, mazoşist misiniz kardeşim IE 6 falan?!? :)

Tekrar Turnuva Ortamlarına... Hakem Olarak


Yeniden Magic: the Gathering ortamlarında hakemliğe döndüm. Sanırım bu işi bu memlekette yapacak başka kimse yok ve sürekli bana doğru gelen bir şeyler var. Kaçsam da kovalıyor. 

Worldwake setinin sürüm öncesi turnuvasınd, City's Nişantaşı'ndayım. Yine yorucu bir gün ve eğlenceli dakikalar bizlerle.



İyi Geceler, Tatlı Rüyalar



...sonra ona dönüp "Ah, her işkence bu kadar umut ve huzur dolu olsa, cehenneme razı gelirdim" dedi. Ardından gözlerini kapadı ve derin bir uyku için kendisini hazırladı. Gecenin içinden tanıdık bir sese dalarak kendinden geçerken hatırladığı en son şey, yüzünde akşamdan kalan ve o gün olan güzel şeyleri hatırlatan huzurlu bir gülümsemeydi.


Tsunami ve Sörf Tahtası


Facebook'ta paylaştığım bir sözdü. Meksikalılara atfedilen bir söze eh yaparak olaya kendi bakış açımı kattım. Beğenen arkadaşlar oldu, yerenler oldu.

"Hayat sana acı bir limonu reva gördüyse tekila ve tuz iste derler. Olur da hayat bir deprem sonrası metrelerce yükseklikte tsunami dalgalarıyla seni selamlarsa sörf tahtasını al, denize doğu ilerle ve eğlenmek için hazırlan".


Evet, Eğlendim! Swedish Hero

İsveç icadı bu site sizi bir kahraman yapıyor. Zamanında youaremighty.com'da olduğu kadar bu özelliği beğendiğimi söyleyebilirim.

İzleyin.



İstanbul'da Bir Soğuk Var



İstanbul'da bir soğuk var, aklın durur, kanın donar.
Başka yere benzemez; ummadığın anda çöker.
Birden bastırmaz, sindire sindire gelir.
İstanbul bir soğuk olur, aklın üşür, kanın donar.

Deniz vurur sonra, çekemezsin elini cebinden.
Boğaz intikam alır, az önce yırtılan şemsiyenden.
İstanbul eserse bir de yalnızlık hissettirir sana.
Üşümek, ıslanmak ne ki, en çok o koyar adama.



Yemeksepeti.com ve Çevre Bilinci


Uzunca bir süredir fest fud tüketmemem sebebiyle uzak kaldığım Yemeksepeti.com'dan tekrar (sılov da olsa) yiyecek siparişi verdim. En son sipariş onayı sayfasındaki bir seçenek oldukça beğenimi topladı.




Bu noktada "Yeşil Yemeksepeti.com" isimli kutucukta yemekle birlikte gönderilen servis (plastik çatal, bıçak, peçete vb) araçlarının gönderilmemesini tek bir tıklamayla size yemeği getirecek olan şirkete bildirebiliyorsunuz. Çok önemli bir nokta, zira özellikle evlere gönderilen serviz malzemeleri doğrudan çöp oluyor. Kim evindeki on iki kişilik yemek takımının yanında 127 tane plastik çatal-kaşık saklar ki?
 
Sonuç

Tabii sonuç ne oldu tahmin edebilirsiniz. En fazla iki kişilik söylediğim yemek yanında tam tamına dört kişilik plastik çatal, bıçak ve yarım düzine peçete çıktı.


Sony VAIO'nun Yeni Yüzü!



Eskilerden bir fotoğrafı ortaya çıkarttım ve Sony'nin inanılmaz (dizüstü) bilgisayar serisi olan VAIO için yeni yüz olmaya karar verdim. Tabii Sony Eurasia bu konuda ne düşünür, bilemiyorum. :)


Siz karar verin!





Şarkıların İzinde: İstanbul'da


Zamanında, zamansız biçimde aramızdan ayrılan Gökhan Semiz için tekrar seslendirilmiş bir Vitamin şarkısı. Sözleri, bir yakınını kaybeden veya bir yakınından ayrı düşen herkesi ağlatabilecek nitelikte.


"Gittiğin günden beri ne günlerim oldu. Bazen sevinçliydim bazen gözlerim doldu. Sen orada ben burada, el ne karışır. Çok acele gelmen lazım bize İstanbul yakışır."




Gülmekten Ağladığım An - Andy Milonakis Beatbox Part 2


10 dakikadır gülüyoruz. Sanırım birkaç sene daha güleriz. Sonuna kadar izleyin, yere düşmezseniz...

Videoyu indirin. (7,96 MB)


Şarkıların İzinde: What Have You Done?


Within Temptation'u sevmemek elde değil. Herhalde ilk sebeplerinden bir tanesi Sharon den Adel'in bana her hâlükârda ninni gibi gelen sesi olmalı. Keith Caputo'yu çok bilmiyorum ama bu şarkıda güzel bir çalışmaya imza atmış.

Tam böyle elden kayıp giden sevgilerin yasıymış gibi bir havası var bu şarkının. Kimine tatlı kimine acı gelmesi olağan.


Yeni Bilgisayarım Geldi!


Eveet biraz geç oldu ama yeni bilgisayarımla ilgili bir yazı yazmam gerektiğini unutmuş değilim. Bir miktar küçük sorunlarla boğuşurken unuttuğumu sandıysanız feci biçimde çuvalladınız. İşte yeni bilgisayarım ve özellikleri. 

Lenovo Blogger Advisory Council 

Bildiğiniz üzere geçtiğimiz aylarda yayıncılığı tamamen bırakarak daha sakin bir hayata adım atmış, internet üzerinde ise birkaç küçük etkinliğe devam eder duruma gelmiştim. Bu sırada, sadece güncecilere yönelik bazı oluşumlara da katılma fırsatım oldu. Bunlardan ilki, Türkiye ekibi ve halkla ilişkiler ajansıyla temasımı sürdürdüğüm AMD tarafından oluşturulan AMD Enthusiasts' Council EMEA. Diğeri ise Lenovo'nun Türkiye temsil ofisi tarafından duyurulan ve memlekette sayısı az olan, işi bilen teknoloji güncecilerinden Burak Bayburtlu ile birlikte görev aldığım Lenovo Blogger Advisory Council oldu. Yılın son günlerinde başlayan macerada burada yaptığım açıklama üzere Lenovo deneyimini yaşamak için zamanla değiştirilecek olan Lenovo bilgisayarlar kullanımımıza sunulmuş durumda. 

Y550 - Taşınabilir Eğlence Merkezi 

Her ne kadar çift ekran kartlı masaüstü bozmalarının yanında bu masum kalsa da Y550'nin benim seçtiğim modeli, hızlı ve klasik oyunlara uyum gösterebilecek nitelikte.  

Hoş Geldin "Dragunov" 

Bir Jerry Pournelle takipçisi olarak üstadımızın yaptığı işlerden birisini kendi hayatıma uzunca bir süredir uyguluyorum: Bilgisayarlarıma isim veriyorum. En son satın aldığım Geisteskontakt (Acer Timeline), çeşitli güncellemelerden sonra değişik isimler alan Teferi (masaüstü bilgisayarım, daha önce Miyamoto'ydu), ve şu an bileşenlerini tam hatırlayamadığım iş ve kişisel bilgisayarlarımdan (Caern, Boseiju, Uni, ve birkaç tane daha) sonra yeni bilgisayara da bir isim vermek gerekiyordu. 

Bu aralar FPS oyunlarına tekrar girişeceğim için balistik bir şeylere yönelmem doğru olru diye düşündüm. Efsanevi silah tasarımcısı Yevgeni Fyodoroviç Dragunov'un 47 yıl önce tasarladığı ve memlekette Arapça avcı anlamına gelen kannas adıyla bilinen Dragunov keskin nişancı tüfeği, bu makineye uygun bir isim gibi geldi. 

Teknik Özellikleri 

Bir Lenovo Y550 olan Dragunov üzerine Intel Core 2 Duo P8700 işlemci, 4 GB DDR3 bellek ve 1 GB bellekli bir Nvidia GT240M ekran kartı mevcut. Dizüstü bilgisayarlar özelinde düşündüğümüzde fena bir oyun performansı yok. Zaten bu makinenin sadece Counter-Strike: Source ve World of Warcraft çalıştırmasını bekliyorum.


Ürünün ayrıntılı bir incelemesini daha sonra burada ve Teknoloki.com adresinde bulabileceksiniz. Hadi şimdi biraz "farming" zamanı. :)