Muhteşem Bir Yıl Dilerim


Değerli dostlar, takipçiler, inceden bıçak bileyenler ve dünyanın geri kalanı. 2010 yılı için de her yıl olduğu için bir tebrik kartı çekimi yaptım. Bu defa görüntü biraz farklı. Artık Avatar mavisi mi dersiniz ne dersiniz, orasını siz bilirsiniz (filmi de 2011'e kadar izlemeyi düşünmüyorum). Umarım bu yılki fotoğrafı beğenirsiniz.





Bu yılın fotoğrafını Microsoft tarafından düzenlenen yeni yıl eğlencesinde (kabul edin, geçen seneki fotoğrafın çekildiği ortam olan Debenhams vitrininden daha makul bir yer) Kurumsal İletişim Müdürü Murat Yağcı'nın D90'ıyla çektim. Lens ise Nikon 14-24mm AFS f/2.8 G ED. Önceki fotoğrafları görmek için buradaki bağlantıya tıklayabilirsiniz.


Herkese muhteşem bir yıl dilerim.


Güle Güle Şekerim!


Besin olarak fazlaca tükettiğim şeyleri kendime yasaklamaya devam ediyorum. En son hedef ise şeker. Yakında olay Japon mutfağına dönebilir tabii ama adım adım gideceğiz.

Birkaç gün oldu, kahveye attığım şekerden tutun da yediğim tatlıya, yani herhangi bir yapay kaynaktan şeker almıyorum. Sadece meyve ve gözümün önünde sıkılan meyve suyundan şeker alıyor durumdayım. Zaten her yol glikoz, onu da elde ederken vücudu biraz yoralım bari. :)

Zor Olmuyor mu? 

Açıkçası hayır, zira en fazla şeker aldığım nokta olan meşrubatların önemli bir kısmını zaten tüketmiyordum (kola ve gazoz türevleri) ve sindirim sistemimi bozduğu için yapay tatlandırıcılı türevlerini (sözde diyet ürünler) de kullanmıyordum. Ek bunun üzerine tatlı veya çikolata yememek veya arada içtiğim buzlu çayımsı içeceklerden vazgeçmek çok zor olmuyor. Eh iş yerinde de Aynur Abla kahveyi artık şekersiz getiriyor.

Sırada Ne Var? 

Belki de sonraki adım un ve unlu mamuller olabilir. Zaten bunların şekerli türevlerini tüketmiyorum (pasta, çöreklerin bir kısmı ve tuzlu olmayan mamuler), yavaş yavaş onlardan da vazgeçerek daha iyi yeme şekli oluşturabilirim. Tuz konusunda, elimde meşrubat olarak sadece ayran kaldığı için herhangi ciddi bir adım atmam zor ama azaltırım herhalde.

Bu arada bu "bıraktım"lar "Türk bıraktımı" değil; bildiğiniz "0" (sıfır, zero, null).

Amacın Ne?

Amacım, diyet yapmak falan değil; tamamen yaşam tarzımı değiştirmek. :) Bunları kendimden nefret etmeme sebep olacak güdülenmeler nedeniyle yapmıyorum, tamamen yapılabileceğini kanıtlamak için yapıyorum. Ha bir de beni tanımayanların "ay bu şişko ve iradesiz bir insan" önyargısını feci şekilde baltalamanın eğlencesini de yaşamak istiyorum. İradem yerindedir az çok. Mesela şimdiye kadar kimseyle fiziksel mücadeleye girmemiş olmam bunun kanıtı olsa gerek. En nihayetinde, embesil önyargılara sahip olanları da psikolojik olarak "döve döve" yola getirmeyi tercih ediyorum.

İzmir'in Kavakları

Kendisine sözde liberal diyen dallamavari yaratıkları anlamak zor. Gerçekten halkların hakça ve kardeşçe yaşaması için insanların bireysel ve toplumsal özgürlüklerini onlara geri vermeye çalışan insanlardan bahsetmiyorum. Bu elbette liberalliğin sözlük tanımı. Benim derdim, kime, nerede ve nasıl hizmet ettiğini bilmeyen şuursuzlarla.

Şimdi neymiş efendim, İzmir falanca halkın düşmanıymış, faşistlermiş, falan filan. Arkadaşım, her memleketin, mahallenin ve yaşam bölgesinin kendi halkından gelen bir yaşam tarzı vardır. Buraya gelen insanın o yaşam tarzına uyması, değiştirecekse de yavaş ve rahatsız edici olmayan bir biçimde, uzunca bir süreç içinde, çoğunlukla gittiği yere uyan, kendinden de bir şeyler katar biçimde yeni bir kültürün oluşmasına katkı yapması gerekmez mi? Dağdan gelip bağdakini kovmak diye bir deyim var ama, konuyu çokça saptıracağı için hiç sarf etmiyorum. Roma'da Romalılar gibi yaşamak lazım. Eh, kendi yaşamına tecavüz edecek biçimde bir başka tarzı ortaya koyarsanız, elbette sizden nefret edilir. Ben uzun saçlıyım, tutucu salakların bir araya geldiği bir mahalleye gittiğimde çok hoş bir muamele görmüyorum. Hem bunların sayısı çok daha fazla; bunu da konuşsak ya.

Nedense kendisine liberal diyen bu salaklar, aşağıda anlatacağı gruba mensup insanların mahallelerinden tutun da ilkenin kanunlarına kadar sirayet eden "Türk toplumu ve aile yapısı" martavalına sığınıp özgürlükleri kısıtlamaya yönelen yaratıkları görmezden geliyor. Umarım gerçek liberaller bu tür salakları aralarından eleyebilir.

Bu zihniyeti destekleyen ve haliyle aradan kendisini aklamaya çalışan, din taciri sivri zekaların hizmetkârları var. Bu şeref noksanlığına sahip yaratıkların vükela içinde ve tayfasında bulunanlarının yaptıklarından hiçbir ders almayan salaklar ısrarla bunlara hizmet ederek, en ufak fırsat verildiğinde güya kendi çevrelerinde duydukları rahatsızlıkları gidermek için "bizim toplum yapımıza ters" diyerek birçok görünmez yasağı kanunlaştırmak için hazırda beklediklerini de unutabilmek nedir, uygun sıfatı siz düşünün. Adam zaten toplumsal baskı ve dinî korkutma taktikleriyle toplumu hizaya getiriyor. Eh İzmir'i ve İzmir gibi yerleri (İstanbul'un Kadıköy'ü diyelim, benzerlerini siz anlayın) hizaya getiremediği için bu şekilde ötekileştirerek toplumun geri kalanını kullanıp onları boğmaya çalışıyor.

Gidin kendinizi boğun, beyinsiz fareler.

SBGG! feat. Betül Demir - Bütün Raunt


SBGG! öldü mü sanıyorsunuz? Tabii ki hayır, sadece FPS sunucularındaki oyuncuları bıktırmaya biraz ara verdik. Bu sıralarda farklı uğraşlara devam ediyoruz. Arcane, Dralnu, ZuhuratBaba ve uzunca süredir ayrı kaldığımız diğer arkadaşlar SBGG! ruhunu hayatlarına yön verecek şekilde yaşatıyorlar. Şüpheniz olmasın.

Bu arada güftelerimiz devam ediyor. Son zamanların bolgun sesli müzisyeni Betül Demir'in seslendirdiği Sabaha Kadar isimli şarkısını kendimize uyarladık. Hiç acımadık.

Yüzyüze gelmedin mi hiç
0wnage'la bir kere bile
Basılıya karşı koyamazsın
Bunu deneme bile

Belki yine saçmalıyorum
Dosta düşmana sıkıyorum
Taktiği gel sen söyle
Yanlışı nerede yapıyorum

Rush yolunda yatana kadar
Ya da bu raunt ölene kadar

Tek mermi hekşat olana kadar beklerim

Sen köşeyi dönene kadar
Bu basılı bitene kadar
Teamkill yapana kadar beklerim

Yüzyüze gelmedin mi hiç
Teamkill'le bir kere bile
Kit'siz raunt başlamaz
Bunu deneme bile

Belki yine yanılıyorum
Flash almadan rush yapıyorum
Doğruyu gel sen söyle
Bombayı nereye atıyorum

Base'de pusuya yatana kadar
Ya da bu bıçakla ölene kadar

Scout'la hekşat alana kadar beklerim

Sen menzili görene kadar
Bu faraş bitene kadar
Zoomshot yapana kadar beklerim

Çıktım hekşat duasına
Binbir frag dünyasına
Bıkmadın mı basılıdan
Biraz aim kassana..
.

SBGG! olarak sabit bala yetenek dendiğini tekrar hatırlatmak isteriz.

Gidişimiz suskun olmuştu ama dönüşümüz muhteşem olacak! SBGG!org

Sonraki Yetenek: Cimrilik


Hayatta birçok şey kazanılabilir yetenektir. Benim bir sonraki hedefim ise cimrilik, kuruşun hesabını yapabilme yeteneği ve tutumluluk.

Bakalım bunu becerebilecek miyim? Bugünden itibaren başlıyorum. :)

Magic: the Gathering: T2/Standard - Dark Jund

Aggro sevenler için özel hazırlanmış bir deste. İnsanlar "kötü Jund" dese de deneyin, beğeneceksiniz.  Nyxathid'in neler yapabildiğini görünce rahatsız bile olabilirsiniz. Blast altından Elf, onun altından da Nyxathid veya Pulse gelince, ancak kaçan kurtulur.

//NAME: Dark Jund
// B/R
        4 Blightning
        3 Terminate
        4 Bituminous Blast
// B/R/G
        2 Broodmate Dragon
// R/G
        4 Bloodbraid Elf
// B/G
        4 Maelstrom Pulse
// BLACK
        4 Nyxathid
        2 Mind Rot
// RED
        4 Lightning Bolt
        3 Burst Lightning
// LAND
        6 Mountain
        6 Swamp
        4 Verdant Catacombs
        4 Savage Lands
        3 Forest
        2 Scalding Tarn
        1 Misty Rainforest
// Berkin+Şahin+Alper

Aslında Machine Head denemek için girişmiştim ama yeşil renge sıçramamak Bloodbraid Elf ve Maelstrom Pulse gibi iki önemli kartı kaybettiriyor.

Kaygı Duruşu


Bir 10 Kasım daha geride kaldı. Ulusal bayramların coşkusunu ecnebi önderlerle paylaşmaya meraklı yöneticilerle dolu memleketimde yine planlar yapıldı, açılımlar saçılımlar etrafta gezindi.

Aklıma ne geldi biliyor musunuz? Bazı ölümler hep erkendir, bazılarıysa ısrarla geç kalır.

Elveda Fest Fud!

Yakından bilenler veya yeme içme alanlarında benimle karşılaşanlar bilir, bir yıldır kola, meyveli gazoz ve türevlerini içmiyorum. Nasıl yapıyorsun olm, demeyin, ikamesini bulunca sorunsuzca bu tür şeyleri tüketmeyi bırakabiliyorsunuz.

Herhalde iki ay oldu, belki de geçti, içinde ne olduğu belli olmayan ve Türk şirketlerine kendi tavuğunu ineğini baktırıp "bakın ama nevaleyi bu memleketten alıyoruz" diyen üreticilerin besinlerini tüketmeyi de bıraktım. Burger King, McDonald's, KFC, Pizza Hut... Aklınıza hangi hızlı yemek zinciri geliyorsa ben artık oralarda yokum. Türk usulü hızlı yemek konusunda ise ara sıra Bambi ve türevlerine uğruyorum. Kaşarlı dürümü seviyoruz. En azından ne olduğu daha belli.

Yediğinize dikkat edin.

Genetiği Değiştirilmiş Muz Cumhuriyeti

Evet, sağlıklı nesillerin önünü tıkayacak bir yönetmelik daha yürürlüğe girdi ve Türkiye Cumhuriyeti'nin dış ticaret devleri tarafından yönetilebilecek ölçüde bir muz cumhuriyeti olduğu da kanıtlanmış oldu. Uzun süredir bir ülkenin bu kadar küçüldüğünü hatırlamıyorum. Bu ölçüde şeref yoksunluğu sergileyebilen insanların bulunduğu bir ülke... Evet, demek ki varmış.

İnsan sağlığının hiçe sayıldığı ve genetik yapısı üzerinde bilmem ki nasıl değişiklikler yapılmış gıdaları yasal hale getiren yönetmelik (yani insan sağlığıyla oynamanın vizesi Meclis'ten bile geçmiyor) aynı zamanda ecnebi gıda şirketlerinin en büyük arzusunu da sorgusuz sualsiz yerine getirecek bir düzenlemeyi de içerecek kadar onursuz bir maddeye sahip:

"(8) GDO suz ürünlerin etiketinde ürünün GDO suz olduğuna dair ifadeler bulunamaz."
2009.10.26 tarihli Resmi Gazete'den

Böyle bir satılmışlık sergileyen, uluslararası kartellerin esiri olmuş ahmakların bu tür kanunlar çıkarması beklenmedik bir şey değil. Bunu çıkartanlar vatana ihanetten ipe çekilmeli, konuya gönderme olması açısından bu şerefsizliğin genetik kökü de kurutulmalıdır.


Teknoloki.com Yayında!

Orada burada gezinirken görebileceğiniz haybeye bilogculara nispet içinde bir güncede olması gereken birçok şeyi barındıran teknoloji günlüğü Teknoloki.com'u nihayet açtım.


Amacım eski iş kolunda unutulmamak, eski dostlarımdan kopmamak ve mümkün mertebe bir internet güncesinin neler barındırması gerektiğini konuyla ilgili hiçbir fikri olmayan kişilere göstermek. Arkadaşım güncede haber mi yayınlanır, şeklinde kızıyorum bazen; ama örnek olunmazsa iş yürümez. Bu arada blog sözcüğünü kullanmayı sevmiyorum o sebeple protesto için bilog falan yazıyorum.

Güncelerini alakasız şeylerle doldurup medya maymunluğu konusunda (FriendFeed'de "en az 100 like'a ihtiyacım var" falan yazanlar) sınır tanımayan tırtıllar teknoloji firmaları tarafında el üstünde tutulmaya devam etsinler, yayıncılık mesleğini icra etmediğimde bile birilerine faydalı olabileceğimi düşünmek beni fikren tatmin edecek gibi görünüyor.

Neyse ben golümü attım. Şimdi onlar düşünsün.

Türksel'den Kurtulmak Mümkün mü?

Türkiye'nin görmemiş cep telefonu işletmecisi Türksel, kendilerine verdiğim dilekçeyi işleme almayarak (veya onay için sadece telefonumun bozulduğu cuma günü arayarak, erişemediği için onaylamadığımı düşünerek) hattımı tekrar görüşmeye açmış durumda.

Kurtulamadım Türksel'den. Yeter be! Zehir ettiniz! İşiniz gücünüz para tırtıklamak. Düşün peşimden.

Bir de üzerine eve bir mektup göndererek bize size tekrar hizmet etme fırsatı verdiğiniz için teşekkür ederiz, yazmıyorlar mı... Sizden istediğim tek hizmet var, aldığım hizmeti durdurabilmek. Gerisi umurumda değil.

Forza Oğuz Uslu!


Windows 7'nin tanıtımı için hazırlanan Deney7 ile ilgili görüşlerim çok olumlu olmasa da yarışmacılardan birisinin arkadaşım olması bahsimi esirgememi sağlıyor.

Oğuz Uslu'yla tanışmamız bir ekiple birlikte oyun geliştirme çalışmaları yapmalarıyla başlıyor. Online Ada projesinin akıbeti ne oldu çok emin değilim ama ekip bazı üyeleriyle hâlâ bir arada.

Deney 7'de Oğuz Uslu'yu destekliyorum ve kendi günlüğümde yarışma için kullandığı adresi paylaşıyorum:

http://deney7oguz.spaces.live.com



Hafiften Kişiliksizleşiyor muyuz?

Ağır konuşmayınca anlaşılmıyor galiba; o sebeple ilacı yoğun biçimde uygulamakta fayda var. Hatta bu ilacın kutusunda "haricen kullanılır" da yazmıyor. Artık nerenize uygunsa...

Toplumsal kitle iletişim araçları, ecnebice severlerin "sosyal medya" diye uydurarak kullandığı mecra, insanlara (ki bazı kaynaklarda eşref-i mahlûkat olarak anılır) neler yaptırmıyor neler! Maymun oluyoruz kardeşim, bildiğin primat hesabı. Ya da daha farklı memeli türlerine dönüşüyoruz. Koşanı kaplan, uçanı yarasa...

En son Deney7 diye artık insanların çılgınlar gibi ortamlara aktığı, orada burada beni seçerseniz şöyle yapacağım, dedikleri, siyasetçilerle muzavı giden acem atmalarını sergiledikleri videolarla destekçi topladıkları, kendilerinin ve destekçilerinin de bir şekilde ödüle gark olacağı bir yarışmaymış... Peki ne için? Windows 7'nin tanıtımı için. :) Oldu, gözlerim doldu, diyeyim de halk diline daha da yakınlaşmış bulunayım.

Bu toplumsal kitle iletişim araçlarının ortak özelliği insanların tek tuşla bir şeyleri beğendiklerini anlatabilmeleri, ama aynı tuşun beğenmeme eylemi için bulunmamasıdır. Elbette forum yapılarını toplamsal kitle iletişim olarak değerlendirirsek, bu konuya bir istisna bulmuş olabiliriz; zira o kısımlarda oylama sistemi geçerli durumda.

Kısaca dişe dokunur bir iş yapmadan sadece sayfa gösterimlerinin artırılması konusunda çok iyi çalışan toplumsal kitle iletişim araçları maalesef genellikle size hizmet etmek için değil kendilerine hizmet etmek için varlar. Onları doğru şekilde, isyanınızın şiddetiyle uyumlu biçimde ancak siz kullanabilir, bir işe yaramalarını sağlayabilirsiniz. Yoksa akvaryumdaki tatlı su içinde tatlı tatlı yüzen balıklardan farkınız kalmaz. Kişiliğinizi kaybetmeyin, direnin.

Sıktın Beni Vallahi

Türksel 25 IQ seviyesine hitap eden reklamlarına devam ederek "param çok nasıl bir yere harcasam" diye kendini paralamaya devam ediyor. Her ne kadar trici tanıtımlarından sonra ajans değiştirdiklerini öğrenmiş olsam da zihniyet değişmiyor. Türksellinin gücü türkselin çekim gücü gibi 25 IQ seviyesinde bir hitabet sağlayan yeni reklamlarda da en ufak bir zekâ parıltısı göremedim.

Kolay gelsin.

Dinmeyen Şarkılar Dilimde

Değerli Dostum Üsâme'nin (bin Ladin mi, esprileri yapmayın; Özdemir'den bahsediyorum) tanıştığımız yıllardan bu yana hiç ağzından düşürmediği ve icrasını, köşe başında bile yapsa güçlü sesiyle yaptığı Klasik Türk Musıkisi eserleri şu sıralar benim de dilime hasıl olmuş durumda. Her ne kadar uzunca bir süredir müzik bilgisi anlamında KTM konusunda kendimi geliştirmeye çalışsam da, elbette olmayan sesle şarkıları mırıldanmak, bestekârlara azaptan başka bir şeye yaramıyor.

Olsun, dedim kendi kendime, sesim çıktığınca, çok da etrafa sorun yaratmadan, dilime dolandıkça kimse duymuyormuş gibi mırıldanmaya başladım. Bu aralar en çok da Dede Efendi eserleri aklıma geliyor. Eh, nedenini uzakta aramıyorum; zira uzun zaman önce aldığım ama neredeyse hiç dinleyemediğim bir albüm sayesinde...

Yine Bir Gülnihâl'den girip, Yüzündür Cihânı Münevver Eden'den sıçrayıp, Ey Büt-i Nev Edâ ile devam etmek... Eskiler bu işi biliyormuş, KTM çok zenginmiş. Keşke daha iyi anlayabilsem bu müziği, makamların sırrına ersem.


Kıskançlık ve Çekememezlik Üzerine

Sıkça söyleriz: Dünya küçük. Eh çok düz bir mantıkla eğer dünya küçükse, bazı iş kollarının çok çok daha küçük olduğunu düşünmek olasılık dışı değil. Özellikle de gazetecilik mesleğini bu iş kolunda icra eden insan sayısının taş çatlasa 100 olduğunu düşündüğümüzde... Dolayısıyla, bilişim basını tabir ettiğimiz, kiminin özünde mesleği icra ettiği, kimininse ustalar tarafından sallamadığı ama kendilerini bir kitleye hasbelkader kabul ettirdiği bir ortamda, ortaya attığınız bir lafın ne kadar hızlı gündemi tavaf edebileceğini bilememek sadece amatörlere özgür bir düşüncedir.

Amatör müsün, arkadaşım?

Bakın hâlâ kardeş, arkadaş muhabbeti yapıyorum. İyi niyetli bir insan olduğumdan kaynaklanıyor. Yüzünüze gülen insanların, hatta bunları şu an için amatör internet bilişim yayıncısı olarak niteleyebilirim, arkadan kuyu kazması, garip kıskançlıklar içinde hareketlerde bulunması çok garip. Gerçi firmanın sahibi hakkında bir şey diyemem ama editörü hafif garipmiş.

Açık konuşalım...

Her ne kadar kadrosundan eksilmeler de olsa, geniş kitlelere hitap eden bilişim yayıncılığı denince hâlâ shiftdelete.net en iyisi. Açık ara... Tartışmasız. Dolayısıyla hem sunduğu video içerikler hem de testlerle birçok alanda barındırdığı alanında en iyileri başarılı şekilde içeriğe çeviriyor. Tabii bu cart diye olmadı, yıllarca süründük: Firmalar ürün göndermiyor... kısmını geçtim, sallamayanlar ve Hakkı'ya (Alkan) "sen sat o siteyi o para getirmez" diyen vizyon özürlü mallarla uğraşmak ayrı bir dertti. Eh sonunda ciddi bir yayın ve kardeş yayınlarla (ve şu an bahsetmeyeceğim kardeş projelerle) birlikte ciddi bir yayıncı kuruluş söz konusu. Peki bunun karşılığında, yayıncılığı bilen ama henüz düşük bir okur kitlesine sahip bir kurumdaki editör, nasıl bir terbiyesizlik yapabiliyor? Bunu da anlatayım.


Büyüyün de gelin arkadaşım

Devenin nalı...


Bir arkadaşım malum (veya kimine göre meçhul) sitede çalışmak için başvuru yapıyor, ve bir mülakata alınıyor. Editör kişi arkadaşımla görüşürken "nereleri takip ediyorsunuz" gibisinden bir soru yöneltiyor. Eh, arkadaş da daha önce saydığım sebeplerden ötürü olsa gerek, ShiftDelete.Net'ten bahsediyor. Olay bundan sonra: Birden soğuk bir hava esiyor ve ortamı buz kesiyor. Sonuç: Kısa süren toplantıdan sonra arkadaşımıza veda ediliyor.

Öneri

Cin olmadan adam çarpmayın. Büyük medyanın desteğinin her zaman doğrudan bağlantıyla artırılan sayfa görüntülenme sayısına tekabül etmeyeceği ve bu desteklerin cart diye kesilebileceğini unutmayın. Yöneticilerden çalışanlara kadar herkesin bu minicik iş kolunda biriirini desteklemesini ve kıskançlık ve çekememezlik yerine dayanışma gerektiğini de unutmayın.


Vurun Abalıya!


Linç kültürü artık ne hallere gelmiş, nasıl nezih çalışmaları desteklediğini söyleyen düşüncesiz insanlar türemiş, buyrun burada görün! Artık Richard Dawkins bile kalmamış ortada, anamız babamız karışmamış sadece. :)

Laf aramızda, şu sıralar biraz uzaktan da olsa her türlü özgürlükçü hareketi takip ediyorum (kusura bakmayın, bir süre sadece kendi projelerime vakit ayırmam gerekiyor), gerektiğinde fikren ve bedenen katılım gösteriyorum. Bunun evvelinde bu konularla ilgili yazdım çizdim, hatta koydum geçirdim. Eh, böyle ithamlar bana karşı yapılınca zıvanadan çıktım artık. Vay anasını sayın seyirciler!

Bakalım bu konuya kaç troll gelecek? :) En zevklisi onlarla uğraşmak, veya aslında uğraşmamak.

Not: Bana sataşan kullanıcının adını, kişilik haklarının korunması amacıyla gizliyorum.

Eski Dostlar

Dün eski olarak adlandırdığım sektörümden arkadaşların davetiyle Eminönü'deydim. Akortek'ten Kerim'den geçen hafta gelen daveti görünce ne yalan diyeyim, çok sevinmiştim. Hatırlayan ve davet eden arkadaşlarımızın olmasının yanı sıra, bir de zamanında beraber çalıştığım arkadaşları görebilecektim.

Eminönü'de Zinhan'da toplandık. Akortek, temsilcisi olduğu Aerocool'dan da bir Çinli arkadaşımızı getirmiş. Bunun yanında birçok değerli dostumu da görme fırsatı yakalamış oldum. Akşam Akortek ailesinden bizle birlikte orada bulunan Onu, Kerim ve Kemalê tekrar teşekkürlerimi sunmak istiyorum. Güzel bir akşamdı. Bol bol sohbet ettik ve sektörel değerlendirmeler de yaptık.

Dedim ya, etkinlik bahane, hatırlanmak şahane.

Kadere Küsme, Kendine Küs


Kaderine küsmek derler, hani açmazda kalır her bir yanındaki şeyler. Hani anlamazsın da aslında ne oluyor diye, sadece neyin olmadığını getirirsin gözünün önüne. Sanki kendini kurtarmak ve bir bahane uydurup yaşamaya devam etmektir tek zorunluluğun. Sanki her şeyden geçip kendini mutlu etmektir tek gayen. Her şeye rağmen benliği düştüğü sudan çıkartıp, kurulayıp tekrar giydirmek, eline çantasını verip okuluna göndermektir.


Olmayacak duaya amin demektir en içten, ama sahte şekilde. Kaderdir kurban, senin için ateşe atılan. Saati gelinde araba bal kabağı olur da odunlar balık olmazmış derler. Kader kurbanın olur sen onun kurbanı değilsen. Elde sıfır veriyorsa tüm toplamlar, geri kalan üç işleme fatura etmektir tekdüzeliği. Heyecansız ruhu, ateşlemek için vücudu yakmaktır bir yerde.

Kadere küsme o zaman, kendine küs ki açılsın tekrar yaralar, üzerine basılan tuzlarla birlikte. En yakından, en derinden ve gerekiyorsa en acı şekilde; şiddetli, ölürcesine. Rahatsızlığı hisset, acıyı sonuna kadar sindir içine. Unutama bir daha ki, olmayanların yoksunluğu değil, en iyi şekilde karşılaştığın şey acıtsın canını. Sonra unut gitsin her şeyi, aklında derin bir yara açtıktan sonra. Ayağa kalk ve devam et ölüp de tekrar dirilircesine. Kaldığın yerden devam eder gibi, sıfırdan başlarcasına.


İki Gün Yokum!

12-13 Eylül 2009 tarihlerinde yapılacak olan Magic: the Gathering Türkiye Ulusal Turnuvası'nda hakemlik yapacağımdan dolayı iki gün boyunca bana herhangi bir şekilde ulaşamazsanız, ulaşamayın kardeşim bana ne. :P İsterseniz gelin izleyin turnuvayı.



Başlangıç:
12 Eylül 2009 Cumartesi, 09:00
Bitiş:
13 Eylül 2009 Pazar, 19:00
Yer:
Lion Otel
Adres:
Lamartin Caddesi No:45 Talimhane
Şehir:
Taksim, İstanbul

Fuck American Crybabies!


Do not give a fuck to American crybabies and do not mourn for less than 3000 people. Get real! 1.000.000 was killed in Iraq! "One million" in case you cannot read numeric values.

Now, GFY!

Cep Telefonu Numarası Değişikliği


Aslında değişiklik değil, geri dönüş diyelim. Turkcell hattımı (0532767....) artık kullanmıyorum, yakında tamamen iptal olacak. Bana (eski Aria zamanından bu yana kullandığım) Avea numaramdan (05553377...) ulaşabilirsiniz.

Are You Going to Scarborough Fair?


Scarborough panayırına yolun düşerse,
Maydanoz, adaçayı,biberiye, kekik,
Selâm söyle benden o yâre,
Birbirimizi ne de çok severdik...

Kendinden, Kendimden Kıskanmak Sanki

Aslında kıskanç birisi değilimdir. Çok umursamam benimle değilken kim ne yapmış, hangi sıfatı almış hangi madalyayı takmış. Sadece yaşamış olmak için yaşıyorum desem altı dolar cümlenin de fazla taşmaz sağa sola.

Zaten kimi, neyi kıskansan sonu var bir şekilde, çok da azap vermiyor böylesine yaşamak. Neyin noksanlığını, fakirliğini çeksen, acısının dineceği bir nokta var. Patlayana kadar yesen, en seçkin, ömrün boyunca bir kere girsen geri kalanını hesabı ödemek için harcayacağın lokantalar anlamlarını yitiriyor. En ele avuca gelen, cazibeli kadına taksan kafayı da sevdiğine suikast planları düşünsen, ilk orgazma kadar yaşar en fazla onun da fantezisi. Sonrasında o da artık olur diğerleri gibi.

Eh anlamı yok madem kıskanmanın, sonunu bildiğin sürece, çok yük olmaz noksanlıklar insana, desem de inanma. Sen yoksun ya hani, o biraz zorluyor beni. Peki ya olsan ne değişecek? Bunu da sordum kendime. Gördüm ki kıskanmamak yalan. Gördüğüm gözden, öptüğüm dudaktan kıskanmak ne kelime, fikrine oltayı atsam, ipi çeken elimden kıskanırım, cismini görmeden çok önce.

Tarifsiz acılar değil, tarifi mümkün fakat idrakı zor olan mânâlar yükledim sana. Ne yalan diyeyim, ben bile sebebinden emin değilim.


Korsanın Partisi mi Olurmuş?

Şu sıralarda, isterseniz bir heves diyin, isterseniz de son zamanlarda anlamsız biçimde karşımıza konulan kanunların bir sonucu diyin, Türkiye'de bir Korsan Partisi kurulması için çalışmalar var. Ben bu çalışmaları yakından takip ediyorum, elimden çok fazla bir şey gelmese de yardımcı olmak konusunda hevesliyim. En, nihayetinde bu işin peşindekiler yabancı değil. Yaşça ve deneyimce büyüğüm olan ve abi dediğim insanlar da konuya dahil.

Neden Korsan Partisi?

İsveç'te The Pirate Bay'in kapatılma davasına... diye başlayıp bütün hikayeyi anlatmayacağım; ama son zamanlarda çıkan ve internetle ilgili herhangi bir özgürlüğümüzün elimizden alınmadığı veya dijital mahremiyetin çiğnenmediği tek bir yasa var mı? Yok! Bu konuda 1984 uygulamalarına karşı bütün dünyada etkinlik yapan fikirdaşlar, o ülkedeki Korsan Partisi altında bir araya geliyor. Eh, biz de elimizde hiçbir şeyin kalmayacağı günleri yakında gördük ki böyle bir şeye kalkışıyoruz.

Zor Alırsınız Oy!

Amaç çok oy alıp iktidar olmak falan değil. Zaten Korsan Partisi, hiçbir ülkede kendi doktrini olan üç temel prensip haricinde görüş bildirmiyor. Nedir bu temeller? Henüz siyasal bir oluşum olarak var olmayan Türkiye Korsan Partisi'nin internet sitesinde bu konuyla ilgili bilgi alabilirsiniz.

İlk amaç, bu tür hak ve özgürlüklerle ilgili bir oluşumun var olması ve sert basın açıklamalarıyla özellikle bilişim basınında yer almak. Klasik sağ-sol davasına bulaşılmayacağı için, ülkemizdeki bilişim basınının da bu konularda bizlere hararetle destek veredeğini düşünüyoruz. Sonuçta gündelik siyaset bilişim yayınına giremez ama Korsan Partisi gibi bir akım elbette yer bulacaktır.

Yani...

Bindik bir alâmete gidiyoruz kıyamete, durumu söz konusu. Güzel şeylere gebe bir oluşum. Yoksa parlamentoda kıyak bir para karşılığı takılmak gibi hedefler yok.


Aranıyor: Seagate Momentus 7200.4 ST9250410ASG


Durum açık: Seagate Momentus 7200.4 ST9250410ASG isimli diskten arıyorum. Şu an kardeşim ABD'de olduğu için o da getirebilir; ama maalesef hiçbir büyük internet mağazasında bu ürünü bulamıyorum. Amazon.com'dan sipariş verdim ama, bulup gönderemiyorlar. Önerisi olan var mı?

Sorun şu: Momentus 7200.3'ler bile Türkiye'ye ya gelmedi ya da aradan çook az gelip son kullanıcıya sunulmadı. Henüz 7200.4 serisinden herhangi bir ürünü de göremedim.

Özellikler

250 GiB depolama alanı (1 disk/2 kafa)
16 MiB ön bellek
Serbest düşüş koruması (G Force protection olarak geçiyor. Ürünü bulunmaz yapan kısmı bu, ST9250410AS modeli her yerde var, model ismi sonunda G harfi olan yok)


Kurulum Bitti, Klonların Saldırısı Dindi


Mü-Yap bünyesinde iki kişi olarak giriştiğimiz, net dört günde biten (4x24 saat) ama aslında 15-20 adam günlük iş olan operasyonumuz bitti. Her şey olması gerektiği gibi çalışıyor. Arada çıkan ufak tefek arıza lar (unutulan veya talebe göre kurulacak olan yazılımlar) haricinde her şey güzel. Ben de Pazartesi'yi Salı'ya bağlayan gece 11 saat uyuyarak yorgunluğumu attım. İlginç değil mi? Aslında Tarkan gibi kahramanlar hancının kızıyla takılıp yorgunluk atıyor, ben bildiğiniz uyuyorum. :)

Bu arada yeni alınan bilgisayarları teker teker kurmamak için birine kurulum yapıp o diski çoğalttık; mitoz bölünmesini sağladık. [:) Bu iş için kullanabileceğiniz ücretsiz bir yazılım arıyorsanız Easeus Todo Backup'ı öneririm*. Windows'un birçok sürümünde (ben Vista x86-64 altında kullandım) çalışıyor ve isterseniz sürücüyü cart diye klonluyor (evet, cart diye affedersiniz).

Yazılımın sitesi burada.

*
Not: Bu yazılımla hiçbir ilgim yok, geliştiricisini tanımam etmem. Benim işimi gördü. Sizde ters teperse, veri kaybederseniz, daha önemlisi beş altı yıldır biriktirdiğiniz porno arşivinizi uçurursa falan ben bilmem, etmem. Tanışmıyoruz bile, valla billa!

Yükselen Bilog Fetişizmine Karşıyım!

Bilogcu diye bir kavramı yine gözümüze gözümüze sokmaya başladılar. Yahu zaten profesyonel işlerinden kazandıkları bilgi ve deneyimi bizlerle paylaştıkları için bu kişilerin birçoğuna minnettarız ama tutup da bunu ayrıca bir işmiş/meslekmiş gibi anlatmanın âlemi yok. Bunu ülkemizde bir meslek olarak yapan kimse yok! Varsa bana bi uğrasın, en azından bildiklerini ben de kapayım.
Temeline baktığınızda internet günlüğü kavramının kitlesel iletişim aracı olmak dışında başka bir meziyeti de yok; elbette insanların kendilerini diğerlerinden ayırdıkları bir nitelik olması haricinde... Yakında kamplaşmaya falan da başlanır o zaman basarım kahkahayı.

İnternette günlük tutan insanların (bilogcular) kendilerine anlamlar yüklediklerini de görmeye başladık. Elbette her kitlesel iletişim aracı gibi günlüklerin de ulaştığı mecralar çok önemli; ama özel bir fetişizm yaratmanın anlamı yok. Zira gittikçe aslında hiçbir şey vermeyen ve deneyimsizliğini gözler önünde sergilemekten utanmayan insanlar da kerameti kendinden menkul medya canavarlarına dönüşecek. Bunun da bedelini hep beraber ödeyeceğiz. Sonra uyarmadı demeyin!


İpini Koparan Bilgisayarcı Olursa...

Annemle kilometrelerce mesafede olduğumuz için maalesef bilgisayarına müdahaleleri ben yapamıyorum. Neyse çıkan bir sorunu çözebilmesi için bilgisayarcıya götürmesini rica ettim. Sorun da şu: Thunderbird'de bir ayar yapılacak ki giden e-posta sunucusu doğru çalışsın. Bu kadar basit bir işlem.

Arayı atlıyorum...

Bilgisayar belgeleri ve masaüstü yedeklenmiş ve işletim sistemi yeniden yüklenmiş şekilde anneme teslim ediliyor. Bu duruma nasıl geldi, ben de anlamadım ama en sonucunda kişilerle yaptığım telefon görüşmelerinde annemin e-posta istemcisi olarak Outlook Express değil Thunderbird kullandığını anlattığımda şok oldular! Bilgisayar ve teknolojiden o kadar uzaklar ki basit bir sorun için "yahu bu bilgisayar yavaşlamış" gibi bir bahane uydurup sıfırdan işletim sistemi kurmuşlar... Elbette Firefox veya Thunderbird yedeği falan almadan! Ondan sonra Thunderbird ne ki? Biz hiç kullanan görmedik, demezler mi!

Vre adam! İki tane klasör kopyalayacaksın! Bu kadar cehaletle bilgisayarcı mı olunur?

Bu olayın geçtiği yer Trabzon'un göbeği...

Yazıklar olsun! Başlarına kötü şeyler gelsin de daha düşük zeka ve deneyim gereksinimi olan alanlarda çalışsınlar. Herhalde orada olsam veya gidebilsem, başlarına bela olurdum. Bazı insanlar ne kadar da şanslılar!

Yayıncılar ve Günlükçüler Hakkında

Son zamanlarda etrafta gezinen ve bilogçularla (bu sözcükten nefret ediyorum; ona hemen kusacağım) basın mensuplarını birbirine düşüren olaylar ya kulağınıza geldi ya da gelmedi; ama bazı noktaları açıklamakta fayda var. Durun, önce bir istifra etmem lazım.

Yahu ecnebilerin oradan buradan apartıp uydurduğu kavramları hemen kullanıyoruz, kendimiz yapınca "ıııhh olmamış" diyoruz. Ne kadar kişiliksiz hâle geldik! Bilog ne a.k.? Adam gibi günlük desenize. Adam g*tünden uydurmüş web log kalıbını önce birleştirmiş sonra önceki iki harfi atmış! Delirtmeyin adamı! İki gram kişilikli çıksın sözcükler ağzınızdan. Dilinize saygı gösterin! Sonra bana gelip aağbiiğğ o kavrağğmm çeğvriğlmeğzzz, şeydığr diye okuycağğnn" diye ahkâm kesmeyin!

Konuya döndüm, soru ve cevap şeklinde gideceğim ki anlaşılma için gerekli zekâ seviyesini en alt sınıra yanaştıralım.

İnternet Günlüğü Nedir?

İnternet günlüğü, alenî biçimde tutulan günlüktür. Bu internet sayfalarında/sitelerinde insanlar ister o anki duygu ve düşüncelerini isterlerse de uzmanlık alanlarındaki fikirlerini belirtiyorlar.

Günlükçü Kimdir?

Günlük tutan kişi herhangi birisidir. Bu sıfattan gelen herhangi bir özelliği yoktur, yazdığından sorumludur. Herhangi bir doğruluk teminatında bulunmamaktadır. Kişisel fikrini yazar, fikir ve sanat eserleri kanunu çerçevesinde fikir üretim yapar. Basın meslek ilkeleriyle ilgileri yoktur, isterlerse kendi erdemlerini konuşturabilirler.

Günlükçü, İnternet Günlüğü ve Toplumsal Yayınlar Nasıl Kullanılmaz?

Oradan buradan internet beslemelerinizi FriendFeed.com gibi yerlere bağlayıp sadece yer imine eklediğiniz adresleri başlıklarıyla paylaşmak toplumsal yayın kavramı değildir. Siz üretmiyorsanız, del.icio.us'tan ne farkınız kalır? Mal mısınız? Bu işi yapana günlükçü yapıldığı mecraya internet günlüğü denemez.

Firmalar Neden Günlükçü Sever?

Firmaların günlükçüleri sevmesinin temelinde, bu insanların basının konuları aktarırken atlayabileceği farklı bakış açılarını yazarak çeşitli irili ufaklı kitlelere ulaştırabiliyor olmalarıdır. Bunun yanında, günlükçülerin kendileri iyi ifade edebilmeleri, firmaların kendilerini geliştirmesine de olanak verir. Çünkü halkın fikrini gazeteci iletemez, ancak genelleyebilir. Gazetecinin bu anlamda bakış açısı eksikliğini günlükçü giderebilir.

Bunun yanında işi yayıncılık olmayıp da kendi uzmanlık alanlarıyla ilgili profesyonel içerik veya deneyimsel bilgi sunan kişiler de var. Toplumsal yayın (social media) olarak adlandırılan günlük, paylaşım sistemleri ve kişisel durum bildirimi hizmetlerini kitle iletişim aracı olarak kullanırlar.

Türkiye'de Günlükçü Var mıdır?

Bolca vardır. Bunlardan küçük bir kısmı ciddi üretim yaparlar, bazıları benim gibi gelişine vururlar, büyük kısmı da konuşulanları yorumlarlar. Bunun yanında birçok alanda olgun ve deneyime dayalı bilgi paylaşabilecek günlükçü sıkıntısı olduğu aşikârdır. Bazı firmalar mevzubahis konuyla çok ilgisi olmayan insanları "abi yurt dışından günlükçü bulsunlar demişler" diyerek ektinliklere davet ederken bazı firmalar ise "memlekette bu konuda fikir beyan edebilecek günlükçü olmadığı için sizden yardım isteyebilir miyiz?" diyebiliyorlar.

Günlükçüyle Gazeteci Bir midir?

Değildir. İlgisiz veya az ilgili iki kavramdır. Arasında yordam ve mantık olarak geçiş yapılabilir, bir insanda iki yetenek ve düstur aynı anda var olabilir. Ama iş başka aşk başka, gibisinden bir cümle kurar üstatlar. Dikkatli olmak gerek.

Çatışmanın Âlemi Var mıdır?

Yoktur; ama yıllarını mesleğe veren gazetecilere sağlanmayan imkânlar tek işi Ayşe Arman yordamıyla yazılar yazan insanlara sağlanırsa gelecek olumsuz tepkileri göğüslemeniz gerekmektedir.

Ortaya Atlamanın Âlemi Var mıdır?

Ama bilogçular beyle beyle diyerek anlamadan bilmeden Ayşe Arman yordamında yazan çoğunluğa da kol kanat geren profesyonelleri görünce gülesim geliyor. Yapmayın etmeyin. İşe yarayan ve yaramayan arasında ayrımı yapabilen insanların gözünde komik duruma düşmeyin.

Bu mudur Yani?

Budur.



Tasan Kalmıyor...


Bazen ne kadar da derinliksiz gösterme çabasındayım kendimi diyorum kendi kendime. Sonra bakıyorum orada boğulma tehlikesi geçirecek tek kişi benim. Sığlaştırıp kendimi hayatımı kurtarıyorum sürekli. Gel bak burası boy, diyor gibi birisi ama adımımı attığım anda yarı belimde ayağımın altından çekilmeye başlıyor kumlar... Nedeni nasılı kalmıyor sonra hayatın... Her dalgada bu sefer nereden vuracak derken önce kum gidiyor derine, ayak kayıyor, düşüyorsun içine. Sonrasında, kafanı kaldırdığında vuruyor dalga yüzüne...

Nefesin kesiliyor, kendini kaybediyorsun. Tam doğrulacakken yine gidiyor kum ayağının altından daha derine ilerliyorsun. Tekrar doğrulma teşebbüsü tekrar bir dalga yüzüne vuruyor. Daha bir nefes alamadın! Kayıp gidiyorsun daha da derine. Nefes almak da istemiyorsun bir yerden sonra, kendini teslim ediyorsun denizde kaderine. Usulca boğuluyorsun, en huzurlu en tasasız şekilde. Kimse çekip de götürmezse, tutunacak bir el vermezse, hiç birine ihtiyacın kalmıyor az bir zaman içinde.

Bu Aralar Neler Dinliyorum?


Birçok kişiye ilginç gelecek bir liste olacağına inanıyorum. :) Sırasız şekilde şu şarkılar şu sıralar kulağıma çok hoş geliyor.


Nilgül - Yanayım mı? / Arabesk Günler
Vanessa Mae - I'm a Doun / Choreography
Sarah Brightman & José Cura - Just Show Me How To Love You / Diva
Münip Utandı - Bakmıyor Çeşm-i Siyah Feryâde / Bitmese Sevgi
Children of Bodom - Everytime I Die / Follow the Reaper
Dope - Die Motherfucker Die /Life
Iron Maiden - Blood Brothers / Brave New World
Urban Voodoo - Brutality / MK II Soundtrack
Yonca Lodi - Sana Bir Şey Olmasın / Yonca Lodi
Therion - Via Nocturna / Deggial

Oldukça karışık sanırım. Elbette sadece bunları dinlemiyorum...

MD Çevirici Geldi!


Ebay operasyonlarımın ikincisi olan Minolta MD-MA çevirici de Şanghay'dan geldi. şimdi sıra birkaç tane MD lens bularak fotoğraf konusunda değişik çalışmalar üretmek.

Bu çeviriciler Gittigidiyor.com'da 150 liraya satılıyordu ben posta masrafı dahil 20-30 dolar gibi bir ücret ödedim. Hastasıyım kendimin. :P Bu ürünle hedef, Minolta AF ile elde edemediğim düşük alan derinliğini nispeten ucuz olan elle netleme sistemine sahip lenslerle elde edebilmek.

Geyik bir yana, Alpha 900'den tutun da DYnax 9'a kadar her türlü makinede kullanılabilen bu çevirici, üzerine lensi olanlardan. Yani sadece makro için değil her türlü çekim için kullanılabiliyor. Ucuz olan modeller (10 dolar civarında satılıyor) kullanılarak sonsuza netleme yapmak mümkün değil.

Açın Hayyam'ın önünü!

Bluetooth Operasyonu Tamam!

Bir süredir yolunu gözlediğim ve açıkçası benimle aynı yerden modülü satın alan adamın sipariş ettiği modülün patlak çıkmasından sonra yusuf yusuf olduğum Bluetooth parçası geldi. Yarım saat kadar süren ve yaklaşık 30 tane vidanın, 15 çentiğin ve muhtelif parçaların sökülüp takıldığı operasyonda mutlu sona ulaşıldı.

Windows Vista'nın modülü tanımaması biraz korkutsa da sürücüsünü kurunca her şey düzeldi ve klavyedeki Bluetooth açma kapama kısa yolu aslanlar gibi çalışıyor.

Şimdi sıradaki operasyon 7,2 Mbps bir SIM yuvalı 3G modem edinebilmek. O da önümüzdeki aylara artık...

Not: İhtiyacı olan varsa elimde bir tane fazladan Bluetooth parçası var.

Bu Aralar Neler Yapıyorum?

On üzerinden on numara bir ego kusma gönderisine daha hoş geldiniz. Bu aralar ne yaptığımı anlatayım, ferahlayayım.

- Oyun tasarımları konusunda yakın bir arkadaşımla çalışıyoruz. Aslında o zaten kendi kendine çalışıyordu, ben de arada ortaya konuşuyorum. Arada işe yarar fikirler çıkıyormuş. Telefon, bilgisayar, masa üstü... Aklınıza ne gelirse artık. Aslında hayat bir oyun değil mi? :)

- İnternet hizmetleri üzerine bir başka arkadaşımla birlikte bazı operasyonlarımız olacak. Sosyal olamıyorsan bari sosyal medya ol, uranıyla ilerliyoruz. Güzel olacak bu da. Hatta kendi içinde network... Ali Rıza, bir ara görüşsek diyorum; fikir alayım vereyim. Aykut'u da kap diyeceğim ama o şu an Fizan'da galiba. :) Tanışamadım kendisiyle hâlâ.

- Kendi adıma, yeni bir günlüğüm olacak. alan adı Teknoloki.com (sıkça eliniz teknoloji yazacak, çünkü çok cinim çook!). Elbette ki/çi göndermesi olacak. Logo buna göre tasarlanacak. Şimdilik bir boş ve arızalı Wordpress var. O öyle olmayacak elbette. :)

Dahası da var ama sizi korkutmayayım. Ya da hadi siz kaşındınız; keman çalmaya uğraşıyorum ve bas gitarı tekrar hatırlama evresindeyim. "Die Türkische Meisterschaft des Magic: die Zusammenkunft" konusunda da çalışmalarım var. Aggro destenin kralını göreceksiniz. O kadar diyeyim. :) WoG'un gittiğine üzülmeyin ikişer yaratıkla döveceğim. :P

Başka bir arzunuz?

Acer Timeline 8310T İçin Ek Bileşenler, Bluetooth ve Söküm Rehberi


Eğer Acer Timeline'ın 8310T modeline sahipseniz ve bu Bluetooth'suz sürümse, bunu eklemenin bir yolu var. Her ne kadar Acer servisleri bunu eklemese de siz yapabilirsiniz (garanti konusuna girmiyorum). Şimdiye kadar yayınlandığını görebildiğim tek söküm kılavuzunu burada görebilirsiniz. Tıklayın!

Ek SSD ve 3G Modem İster misiniz?

Bluetooth ekleme yöntemi haricinde içerideki diğer boşluklar da dikkat çekici. 2,5 inçlik disk boyutlarındaki bir SSD'nin sığmayacağı gücü kuvveti yerinde bir SATA yuvası ve klavyenin altındaki ikinci mini PCI Express yuvası dikkatimi çekti. Elbette ilk iş Bluetooth'tu ve hemen Ebay'den siparişi verdim. Hatta bir tane fazla sipariş verdim; isteyen olursa (kendisi takmak isterse veya hadi beraber takalım diyerek sorumluluğu kendi üzerine alırsa) makul bir fiyattan kendisine verebilirim.

Bluetooth yanında makine içine SanDisk'in minik SSD ürünlerini sanırım tıkıştırmak mümkün olacak (bunu deneyeceğim). Emin değilim ama bu bilgisayarda iki tane disk fikri fena gelmiyor değil mi? :) Hatta aynı SSD'den iki tane alıp 128 GB'lık RAID 0 dizisi oluşturmak mümkün. Çılgınca geliyor!

3G Modem Davası

3G geliyor dertler büyüyor da olsa internete erişmek için telefonu modem yapma fikrine sıcak bakmıyorum. USB modemler feci çıkıntı yaptığı ve kırılmaya müsait olduğu için beğendiğim ürünler arasında değil. Bunun yanında 13,3 inçlik Timeline üzerinde ExpressCard yuvası da bulunmuyor. Neyse ki, daha önce verdiğim bağlantıda görebileceğiniz üzere, üründe klavyenin altında bir tane daha mini PCIe yuvası var (diğer kapağın altında, kablosuz ağ kartının takılı olduğu yer). Buraya ne yakışır? SIM yuvası üzerinde olan bir modem kartı elbette.

Gelişmeleri buradan aktaracağım.

Acer Timeline 3810T İle İlk Deneyimler

Cuma günü elime ulaşan Timeline 3810T'den şimdiye kadar çok memnunum. Elbette dağıtıcı firmanın bazı teknik özellik eksiklerini Acer'ın Türkiye ofisindeki arkadaşlara bildirmiş olmam, müteakip müşterileri biraz daha rahatlatacaktır. Bunlar bende hayal kırıklığı yaşattı mı? Peşin fiyatıyla 1100 liraya falan mal olan bir bilgisayardan sadece uzun pil ömrü haricinde bir şeyler beklemediğim için aslında olmadı. Ama yanında gelen artılar saymakla bitecek gibi değil. Aha yine girdim test editörü acar donanımcı havasına. Kaçıp saklanmayacaksanız, geliyor incelememsi ilk deneyimler. :)

Olanlar ve Olmayanlar

Öncelikle dağıtıcı firmanın 13, 3 inçlik köşegene ve 1 inçten daha düşük kalınlığa sahip bir dizüstü bilgisayara HD 4570'i nasıl soktuğunu merak ediyordum. Erir ulan bu makine, derken ürün gelince fark ettim ki üzerinde olması gerektiği gibi bağımsız 512 MB GDDR3 belleğiyle (evet, GDDR3, aslanlar gibi) ATI Mobility Radeon HD 4330 mevcut. elbette Hyper-Memory teknolojisi destekleniyor ve 1,7 GB'a kadar ekran kartı belleğine sahip olabiliyorsunuz. Tabii ne gerek varsa... Ancak 1 GB bellekli 9500GT kadar mantıklı olabilir.

En düşük modellerden birisi olduğu için üzerinde Bluetooth yok, ama aynı kasada Bluetooth sahibi modeller olduğu için takılabileceğini biliyorum (Acer'daki arkadaşın kafasını ütüledim biraz, sağ olsun hafta başında ilgili yerlere soracak nasıl takılıyor diye).

Değiştirilebilir Ekran Kartı!

Sony'nin Z serisindeki gibi (ama yaklaşık dörtte biri fiyata aldığınız) bu dizüstü bilgisayar da değiştirilebilir grafik var. Hatta Sony'de ilk BIOS'larda göremediğim bir özellikle birlikte sunuluyor: İsterseniz dizüstü bilgisayarı bir grafik seçeneğine kilitleyebiliyorsunuz. Yani değiştirilebilir, tümleşik ve ayrık ekran kartlarını BIOS'tan seçebiliyorsunuz. Sabitleme seçeneği çok da eğlenceli değil ama uzun süre şarjda kalacaksanız veya şarj görmeyecekseniz, diğer iki kipten birisini seçebilirsiniz.

AMD'nin Catalyst'i tarafından yönetilen değiştirilebilen grafik sistemi isterseniz kendiliğinden devreye giriyor isterseniz de siz elle müdahale edebiliyorsunuz. Ben fişten çekince tümleşik grafik işlemcisine düşülmesini seçtim. Güzel de çalışıyor. :) Elbette o sırada bir 3D uygulama varsa sistem devreye girmiyor ki yazılım çökmesin. Bir de uyarı alıyorsunuz.

Yeni Sistem, Yeni İsim

Öncelikle bir Jerry Pournelle okuru olarak her bilgisayarıma olduğu gibi yeni dizüstü bilgisayarıma da isim verdim. Daha öncekilerde de birçok değişik isim mevcut. O anda aklıma gelen ve okuduğum kitaplar, hikayeler uğraştığım hobilerden terimleri, isimleri kullanmışımdır hep. Şimdiye kadar değişik bileşenlere sahip bilgisayarlarımın aldıkları isimlerden bir kaçı şöyleydi: Teferi, Miyamoto, Vindemiatrix, Caern, Zuhu ... Sanırım yıllar içinde çok fazla farklı bilgisayarım olmamış. Şimdikinin ismi ise Geisteskontakt. İsmin nereden geldiğini öğrenmek için buraya tıklayabilirsiniz.

Core Solo Meselesi

Üründe bulunan ve CULV olarak anılan seriden gelen SU3500 isimli işlemci Windows Vista için fazla ezik kalıyor. Bunu bu ciddiyet ve vurguda söylemem zorunluydu çünkü ucundan bile günü kurtardığı imasını yapmam ileride kendimden utanmama sebep olacaktı.

Bunun haricinde, çift çekirdekli CULV işlemcilere göre yarı yarıya bir TDP değerine ve düşük enerji tüketimine sahip olduğu için (çift çekirdekliler 10 Watt, bu işlemci 5,5 Watt) satlerce çalıştırsanız da doğru düzgün ısınmıyor. Tabii Windows Vista sebebiyle performansı konusunda ancak "yeteri kadar" diyebilirim. Henüz Windows 7 veya Kubuntu ile denemedim; ama eminim daha iyi sonuçlar verecek.

Elbette bir güncelleme rotası olarak Intel'in çift çekirdekli işlemcilerinden bir tanesini bu sistemde görmek güzel olabilir.

Pil Ömrü

Pil ömrünü son noktasına kadar deneme imkanım olmadı ama 6 saatin üzeri eğer sıkıştırılmış dosya arşivlerinizi yolda test etmeyecekseniz her halükarda mümkün gibi görünüyor. Elbette kullanım senaryoları çok farklı pil ömrü değerlerine ulaşmanıza sebep olabilir.

Windows Neden 64 Bit Değil?

Bilgisayarın içinde 800 MHz FSB'ye sahip işlemci ve 2 x 2 GB şeklinde gelen 1066 MHz'lik DDR3 bellekler varken, 32 bitlik bir Windows Vista Home Premium gelmesi can sıkıcı. Bir şekilde değiştirilebiliyordu ama nasıl oluyordu hatırlamıyorum. Sanırım Microsoft'a bunu bir danışmam gerekecek. Zaten kısıtlı performans alanında çalışırken her faydayı yanımızda taşımakta fayda var.

Oyun Performansı

Kısa kesip bitiriyorum, okumaktan fenalık gelenleriniz olabilir. 1366x768 piksellik ekranda Counter-strike Source oynamaya çalıştığınızda oyun 40-60 k/s hızda akıcı şekilde oynanıyor. Ama arada sırada işlemci kaynaklı olduğunu düşündüğüm hafif takılma veya yavaşlamalar olabiliyor.

World of Warcraft'ta ise Dalaran her zamanki gibi slideshow moduna girerken geri kalanında rahat rahat 5-10 kişilik operasyonlara düşük ayrıntı seviyesinde katılım gösterebiliyorsunuz (OS 10 yaptım, gayet güzeldi).

Dahası, daha sonra.

Yeni Dizüstü Bilgisayarım Geliyor

Geçtiğimiz hafta, 17 Temmuz'da bir Cuma akşamı, bilgisayarımın artık kendisini koyverdiğini fark ettim. Emektar Sony VAIO SZ1-XP/C 1 yıl boyunca kesintisiz şekilde bana çalıştıktan (ve aslında benden önce daha değerli insanlara da bir süre hizmet ettikten) sonra son nefesini verdi. Esrarengiz şekilde çatlamış (tamiri 200 € civarında, 90 $ verip panel getirtmek ise riskli ve pahalı) olan ekranı da düşünerek dedim ki bu aletin miadı dolmuş, hatta miat dolması olmuş.

Fotoğraf Makinesi Konusu

Bu arada, arkadaşım Murat Gamsız'la 18 Temmuz'da şans eseri yolda karşılaşıp fotoğraf çekerken deklanşörü tam basmaya tepki vermemeye başlayan fotoğraf makinem kendine geldi. Bugün denedim ve çalıştığını gördüm. Hatta iş çıkışı birkaç poz çekeceğim.

Yeni Dizüstü Seçerken

Aradım taradım, Monster'ın 12 inçlik modeli oldukça çekici geldi. Özellikleri yeterli ve doyurucu, pil ömrü ise biraz sakattı. Neyse tam alacaktım ki kartta sorun çıktı. Neyse birkaç arkadaşa sohbet arasında bahsederken "olm onu alacağına distribütörden Acer, HP falan ayarlayalım" dedi. Ben de peki diyerek dağıtıcı firmanın sitesinde gezinmeye başladım. Ardından ne göreyim, Acer Timeline serisi 13,3 inçlik modelleri, enerji tasarruflu işlemci seçenekleri ve uzun pil ömrüyle raflarda duruyor.

Aradığım Model Çıkmayınca...

Esasında aklıma yatan model Core 2 Duo işlemcili ve ATI Mobility Radeon HD 4330 ekran kartlı olan Acer Timeline modeliydi. Fakat bu model firma stoğunda çıkmadı. Yerine ise aslında daha iyi bir model buldum. Intel Core 2 Solo SU3500 işlemcili ve ATI Mobility Radeon HD 4570 üzerindeki işlemci belki o kadar iyi değil ama PC World'deki dostum Levent Özgürel'e sorunca Core Solo'nun çok da kötü olmadığını öğrendim. Intel'in internet sitesinden de Penryn temelli ULV işlemcilerin anakarta çakılı olmadığını görünce "çok kasarsa SU9300, 300 dolardan ucuz" diyerek operasyona giriştim.

Pil Ömrü Önemli

Acer Timeline ile ilgili en güzel taraf, Intel Enhanced Speed Step ve ATI PowerPlay sayesinde 8 saat civarında giden pili. Zaten Acer'ın Türkiye ofisinde çalışan bir arkadaşım "şarj aleti de taşımak gerekmeyeceği için yükün çok hafifleyecek" dedi. Onlar da ürüne inanıyorlar. Bu arada aletin ağırlığı 1,6 kilogram.

Umarım yarın ürün elimde olacak ve huzura ereceğim.

Teknik Özellikler

- 1,4 GHz Intel Core 2 Solo işlemci (800 MHz FSB)
- 2x2 GB DDR3 1066 MHz bellek
- ATI Mobility Radeon HD 4570 ekran kartı (512 MB, tahminen GDDR3, bellek)
- 13,3 inç LED aydınlatmalı ekran
- 5600 mAh pil, 6 hücreli (8+ saat pil ömrü deniliyor ama 4570'le o kadar gitmez)
- 320 GB 5400 d/d SATA disk (bu SSD oluverecek birden, sanırım bu ürün)


Balkabağından Hayaller Yüzdürdüm...

Her gün saat gece yarısını vurduğunda balkabağından hayaller yüzdürdüm düşümün denizlerinde. Bazen içindeki kırmızı noktalar puantiyeli elbise gibi gösteriyordu herkesin üzerindekini; bazense sekssiz sedasız yaşanıp gidiyordu hayata dair ne varsa.

Salgılarda mı yaşıyor hayatın algıları yoksa çevrecilerin anlattığı hormonlar sadece gıdalarla ilgili değilmiydi. Feminen ne varsa tapan, topuğu görünce de kâh topuklayan kâh kırbaçlanan arzular mıydı tahtta oturan yoksa kör nefs sadece dokunduğunu mu anlıyordu en ince kıvrımına kadar? Giyilmeyen giysilerin giyilmiş olanlardan değerli olduğu garip bir maskeli baloda gezerken dokunduğu her şeyi şehvetle kaplayan tek organımız elimiz miydi acaba? O kadar masum olabilmek için çok mu fakiriz yoksa beynimizdeki kıvrımlar da aklın ürettiği estetik kadar çekici miydi en nihayetinde?

Balkabağına dönen hayaller yüzdü denizlerde, ayın ışığıyla yıkanan en şehvetli anı gördüm. Aslında görmediğimin gördüğümden ne kadar daha güzel olduğunu fark ettim. Şeytanın gizlendiği ayrıntıları bulmak bahanesi de işin tuzu biberi. Sonra ışık yağdı bulutlardan. Kumru silkelendi yağmurdan kaçarcasına ama huzura eren bir kabullenişle.

Uyandım sonra, denizin üzerinde yatarken hareket edine sulara gömülen insanlar gibi. Birkaç çırpınıştan sonra kendime geldim ama, balkabağından geriye kalanlar, ne kadar gerçek ne kadar rüye, hâlâ bilmiyorum.


Çin'i Boykot mu Edeceksiniz? Komik olmayın. :)


Evet, Uygur'lara yaptıkları şeyleri içime sindiremiyorum ve Kim il Song'la görüşüp elindeki nükleer cephaneyi ucuz fiyata kapatıp Çin'e sallamak istiyorum ama Çin'i boykot etmek, Türkiye gibi bir ülkede zor değil mi? Zorunu geçtim, deneysel bile olamayacak bir çalışmadan bahsediyoruz.

Yavaş Boykot Edin

Yahu Çin'i nasıl boykot edeceksiniz? Donumuzu geçtim evimizdeki beton hariç neredeyse her şey oradan geliyor. Hazır beton o kadar yoldan gelirken donmayacak olsa eminim o da Çin'den gelir. Çin nota verdi diye en önemli Uygur temsilcisini kapıdan sokmuyoruz. İti köpeği olmuşuz Çin'in. Daha neyi kimi boykot ediyorsunuz? saçmalamayın oturun oturduğunuz yere! Kenarımın eylemcileri!

En Büyük Çin Kazığı: Talas Meydan Muharebesi

Şu sıralarda Bir arkadaşımın dediği üzere Çinliler'in bize en büyük kazığı Talas Meydan Muharebesi olsa gerek. İçindeki müslümanlar azınlıkta olan Türkler orada Araplar'la muhabbeti koyulaştırıp topluca Müslüman oluyor. Ben Tengriist/Şamanist atalarımı daha çok seviyorum. Kerameti kendilerinden menkul üç beş sakallıdan çok okunu doğru atan, sözünü doğru diyenin kıymeti bilinirmiş.

Biraz da Bu Zihniyet Koydu Bize

Eşit vatandaşlık hakkını bilmesek öyle diyeceğiz. Rekabet toplumunda parası olan asla geberene kadar çalışanla eşit olamaz. Para her zaman üstündür. Yaratılmış imkan ve miras kalan imkan arasında kuramadığın bağıntıya selam olsun. Eben Ahmet Hakan eben diyorum, anladın sen onun gerisini...

Buradan okuyabilirsiniz.

Din Kardeşini Al da Git!

Davos'ta aşılan terbiye sınırının telafisi için İsrail'e verilmeye çalışılan topraklarımızın bedeli olan Filistin, çok sevgili din kardeşine yine saplıyor. Ey Müslüman ve mazlum din kardeşlerini her fırsatta kollayan, Arap testisi yalamaktan ne imtina eden ne de gocunan yaratıklar... Daha ne kadar bir tarafımıza girmesi gerekiyor ki akıllanalım? Tıklayın, haberi okuyun: Bu da size kapak olsun!


İyi ki Doğdun Nikola Tesla, Google Seni Unutur mu!


10 Temmuz 1856'da doğan ve günümüzde kullanılan elektriğe dair her şeyi borçlu olduğumuz Nikola Tesla, Google tarafından adına, yaşamına ve icatlarına uygun bir logoyla anılıyor.



Dolandırıcı ve kan emicilerin şahı değil de ampulün mucidi olarak bilinen Edison'a da burada herkesin huzurunda tekrar sövmek istiyorum. Neden sövdün diyenler biraz araştırma yapabilir. Beni konuşturmayın.

:: Nikola Tesla: Türkçe Vikipedi

Acımasız Bir Demokrasi Tarifi

Buradaki tanımı okuyup geçerliliğini idrak ettiğinizde ellerinize ayaklarınıza titreme geliyorsa doktora başvurmadan önce size dayatılan politik zırvaları okumayı ve/veya dinlemeyi kesin. :)


Demokrasi en yaygın pazarlama biçimi ve ilginç şekilde kılıfı içinde kendisinin pazarlandığı metadır. Halkın kendisine irade verildiğini sandığı yasalar çerçevesinde "ben seçtim ben seçtim" şeklinde kumunda oynamasıdır; halka verildiği iddia edilen yönetim gücünün seçkinliği müspet olamayacak bir zümreye devredildiği kitlesel vicdan mastürbasyonudur. Eğer devletlerin ilk kuruldukları ideolojilere uygun şekilde ilerlemeleri düşünülüyorsa, demokrasi tamamen sistemin riske atılmasıdır; sermayenin kediyle imtihanıdır. "Devlet için halk" yaklaşımları her zaman işlerliğe sahiptir. "Devletin halk için" varlığı zaten kendi başına halka atfedilen aczden doğduğu için saçmadır. Köleliğini kabullenen herkesin demokrasi diyerek sokaklarda koşması mantık dışı değil: Kendi elleriyle kaybettiklerini devletten kısmen geri alırmış gibi yapmak güzel bir his olsa gerek.

Hadi geçmiş olsun, tedaviye yanıt vermeye başladınız sayılır.

Bunlar Yatıp Çıkacak!

Yatacaklar, çıkacaklar. Hatta bunlara "aslanlarım namusunuzu korumuşsunuz" diyen varlıklar da yaşamaya devam edecek. Yapay seleksiyon sistemleriyle bunları ortadan kaldırsak, gen havuzlarını temizlesek, ikinci dereceye kadar akrabalarını kısırlaştırsak dünya daha güzel bir yer olmaz mı?

Tıklayın.

Iğğğ Beeğğkiiğğnn çok vahşisaaağğnn, diyecekler de kendi gen havuzlarını temizledikten sonra intihar ederlerse sevinirim. Ceset torbaları benden.

Bırakın O Makineleri! Yok Size Fotoğraf!

Eline fotoğraf makinesi alanın fotoğrafçı oldum ben edasından geçilmediği şu dönemde olayın çekim sonrası işlemede değere binmesi, sahneyi çerçeveye oturtmak için g*tünü yırtan benim gibileri çileden çıkartması kaçınılmaz bir olay. Bırakınız renklerle oynamayı, fotoğrafı yeniden çerçevelemeyen birisi olarak "fotoşap'tan geçen fotoğrafçılığı" yalanın önde gideni olarak anıyorum.

Devir Barış Devri Değil mi?

Değil kardeşim! Sen de neticeni yırt bakalım bir sahneyi çerçeveye oturtmak için sonra gel konuşalım. Ahan da buradan kırptık, burasına biraz renk verdik sonrasında ise un-sharpen mask yaptık... Bu ne oldu? Fotoğraf mı? Ben resim diyorum buna. Fotoğraf ışıkla çizmek demek. Elle müdahalenin sınırı olmamalı mı?

Bırakın o makineleri kardeşim, fotoşap bile derman olmuyor s*çtığınızı temizlemeye!

Oh be, kustum rahatladım.

Çocuk İstismarı Pornodan mı İbaret?


Cevap açık: Değil. Türksel'in selocan denilen ve hangi akla hizmet ettiği belli olmayan yaratıkları da çocuk istismarı.

İnsanları "ay çooğğgghhkk sevimlliiiiiğğğ" dedirterek çok matah bir şey sunuyormuşçasına etkilemek de çocuk istismarı değil mi? Özellikle sosyal ağlarda b*k varmış gibi profillerine "bebişleeğğğ" diye albüm yaratıp içine kartpostal bebek resimleri dolduran yurdumun potansiyel cinsel soğukluk kurbanı kızlarının kaç tanesi "ağlamıyorum gözüme toz kaçtı" konulu reklama bayılıp orada burada bunu kullanmıştır, merak ederim.

Kanunda mı sorun var yoksa "çocukları doğrudan ilgilendirmeyen reklamlarda onları kullanmak" serbest mi?

İş Değişikliği ve Müteakip Hayatım Hakkında

Değerli Dostlarım,

Son zamanlarda etrafta duyduğunuz "Berkin işi bırakıyormuş, wtf?!?" tarzı söylentiler konusunda açıklama yapmak istiyorum. Sonuçta herkesin soracağı çok fazla sorusu var; ama en azından açıklamayı ve muhtemel sorular için hazırladığım cevapları benden duyun istedim.

Öncelikle, iki kurucusundan biri olduğum ShiftDelete.Net'te artık çalışmıyor olacağım. Çalışmıyor olacağım derken, sadece günlük mesaim orada olmayacak. Değerli arkadaşım Hakkı ve ekibin geri kalanı, işi büyüterek ve farklı mecralara da doğru daha önce planladığımız işler yanında eskiden aklımızın ucundan bile geçmeyen konularda atılım yaparak, yatay ve dikey büyümeyle yola devam edecekler. Olacakları biliyor olmama rağmen burada veya herhangi bir yerde anlatamayacağım için sormayın :) Ticari sır kardeşim.

Şimdi soru ve cevap şeklinde ilerleyelim:

Soru:Neden ayrılıyorsun?
Cevap: Oraya buraya yazdığım mesajları gördüyseniz, meslek olarak yayıncılıktan ayrılma kararı almış durumdayım. Bunun anlamı arada gelen "bak bir daha düşün, farklı imkanlar da var bizim burada" gibi teklifleri de değerlendirmediğimi de düşünebilirsiniz.

Yayıncılık çok yorucu bir meslek ve matbu olan ve olmayan fark etmez, cidden insanın suyunu çıkarıyor. Bu tempoda uzun süre çalışamayacağımı fark etmiş durumdayım. Bir yayın grubunun başına gelmediğiniz sürece kazandığınız para asla tatminkâr olamıyor. Dolayısıyla madem, hep fakir olacağım ve az kazanacağım, en azından mesaisi belirli bir yere gideyim diye düşündüm. Maksat hayatı geri kalan işler için finanse edebilmek.

Soru: Yolculuk nereye?
Cevap: Haziran'ın ilk haftasından itibaren MüYap'ta çalışmaya başlayacağım. Pozisyonum bildiğiniz teknisyen olacak. Orada yıllardır çalışan bir arkadaşım var. Onun çömezi olarak gidiyorum. Her işimde olduğu gibi yeni gittiğim yer çok daha az ücret sunuyor.

Soru: Az önce "geri kalan işler" dedin, onlar ne?
Cevap: İş değiştirmemin bir sebebi de hayatımda uzun süredir ertelediğim şeylere vakit bulmak. Bunlar neler? Öncelikle web konusunda ülkemizde bilgili insan kıtlığına çözüm getirmek istiyorum. En nihayetinde internet ve iş konusunda ciddi bir birikimim var ve bu işlerin nasıl yapılacağını ve nasıl yapılmaması gerektiğini az çok biliyorum. Bu konuda çalışmakta olan birçok arkadaşım var. Hem bu kişilerle irtibatımı artıracağım hem de kendi tarafımda bazı vebikisıfır projeler var. Bunların hayata geçirilmesiyle ilgili çalışacağım.

Ah bir de uzun süredir ertelediğim ve bu ertelemelerden rahatsız olduğum şeyler var. Örneğin zamanında, fotoğraf konusunda ortaya koymak istediğim tematik çalışmalar var ki artık utanıyorum diyeyim. Özellikle İstanbul'un çeşitli semtleriyle ilgili olarak albümler hazırlama niyetindeyim.

Bunun yanında en son almaya hak kazandığım A2 ehliyetle birlikte, kendime bir motor alabildiğim anda, fotoğraf konusundaki esnekliğim daha da artacak. Tematik çalışmaları çevre illerde de gerçekleştirebileceğim. Özellikle Doğu Karadeniz'i, onca sene gidip gelmiş olmama rağmen, doğru düzgün gezememekten şikayetçiyim.

Soru: Neredelerde yazacaksın?
Cevap: ShiftDelete.Net'te yine bazı haber ve öğretici makalelerimi göreceksiniz. Bunun yanında Kapital Medya tarafından yayınlanan Digital Age dergisinde genel teknoloji konularını kendi üslubumla yazacağım. Ayrıca, henüz kesinleşmediği için ismini zikretmiyorum, bir matbu yayında daha bir veya iki sayfalık bir köşem olacak. Yayıncılıktan, yazarlık anlamında kopmuyorum. Bu işlerin yine takipçisiyim. Bir de işin televizyon kısmı var ama bu konuda henüz bir gelişme yok. İleride orada burada görürseniz şaşırmayın.

Soru: Başka kitle iletişim yöntemleri kullanacak mısın?
Cevap: Açıkçası günlük tutma konusunu biraz daha profesyonel kıvama taşıyacağım. Artık yeni uzmanlık alanı olarak belirlediğim yönde ilerlerken daha bilgi verici şeyler yazacağım. Öncelikle İngilizce bir günlük olacak. Ayrıca Türkçe başka bir şey görebileceksiniz. Bu iki yer için de güzel seçilmiş alan adları mevcut; ama henüz faaliyete geçmediği için burada bahsetmeyeyim. İş Güç Enerji ise daha içten şeyleri yazdığım bir yer olacak kalacak.

Soru: Seninle nasıl iletişim kuracağız?
Cevap: ShiftDelete.Net e-posta adresim çalışıyor olacak; diğer telefon numaralarım ve e-posta adreslerim de işlerliğini koruyacak. Ayrıca FriendFeed, Twitter ve Facebook gibi yerlerden de bana ulaşabilirsiniz. Kargoyla bir şey (bombalı paket falan yani) göndermek isterseniz buradaki adrese göndermenizi rica ederim.

Soru: Nerede görüşebiliriz?
Cevap: Yeni iş yerim oldukça merkezi bir yerde; İstiklal Caddesi'nde Galatasaray Lisesi'nin dibinde. Bir olay varsa "çıkışa gelin" desem, yanlış anlar mısınız?


Başka sorunuz varsa yanıtlamak isterim.

Dünyanın En Yüzeysel İnsanı


Malum mecranın yayın organlarında Hadise'yle ilgili bir habere gelen yorum:

"hadıse yaptıgı muzıkle değil gıydıgı ahlak dışı elbı se ıle yoy aldı 20 25 yıl sonra turkıye ahlaksızlıgın merkezı olmaya aday hadıseden daha edepsız gıyınen yok tu sahnede bır osmanlı torunu olarak utandım kendım den"

Aferin diyoruz. Sizin aklınız organınızdaysa biz ne yapalım. Sen ona oy verebilirsin, Yahu bu arada Hadise de birçok şarkıcıya göre "ailemizin kızı" modunda. Ondan tahrik olabiliyorsanız feci bir açlık var demektir. Bir de kendi fikrini diğer herkesin sapık olduğu kabulüne oturtmak da... Neyse bunu siz tanımlayın. Benim aklıma bir şey gelmedi.


Yeni Bir Hayat Mümkün mü?

Yeni bir hayat mümkün mü derken ölümden sonra yaşam var mı, arafta mı takılacağız cehenneme mi düşeceğiz veya bitki olarak mı tekrar yaşayacağız gibi sorularla ilgilenmiyorum. Bu konunun ilgisiz kısmı. Merak ettiğim, bir paradigma sıçramasının, benim gibi bir gününün içeriğiyle diğer günü arasındaki farkın az çok kestirilebildiği bir insan için mümkün olup olamayacağı.

Paradigma sıçramasının felsefe terminolojisinde neye tekabül ettiğini az çok biliyorum; fakat gerçek hayatta, bunu bir deyim olarak kullanabilecek uzunluk veya şiddette bir olay yaşayabilmek güç olabilir.

Uzunluk veya şiddet ayrımı yapmamın altında yatan sebep ise basit: Süre uzarsa çökertici, şiddet artarsa dönüştürücü olur. Hiç kimse bir sürecin çok fazla uzamasını istemez. Acı olsa çekilmez, sefa olsa sürülmez. Unutmayın, bitmeyen orgazm olsa, zevkli değildir. Şiddet ise bir anlık ölüm kalım savaşından sonra çıkılan düzlüktür. Hazırlanan sürprizlere karşı ne kadar dirayetli olduğunuzu bu noktada anlarsınız. İkisini bir araya getirdiğimizde, fırtına dinmeden hiç bir şey yapılamayacağı gerçeğiyle yüzleşiyoruz.

Paradigma sıçraması herhalde mümkün. Tabii ki bu hayatın neresinden yakalamaya çalıştığınızla ilgili. Önem verdiğiniz şeylerin sırasını size başkası belirletiyorsa, sıçramanın tam zamanı gelmiş demektir.

Önemli olan dalgayla uyum içinde hareket etmek ve kırıldığı noktada esnemesini, bükülmesini bilmek. Yoksa en ufak çekilme, ayağınızın altındaki kumu alıp sizi derine sürükler, üzerinize düşen her dalga sizi boğmak için gelir.

Gün bugündür.

Potansiyel Trafik Canavarına İkinci Lisans

Geçen Cumartesi girdiğim sınavın sonuçları açıklanmasa da B+A2 sürücü ehliyeti için önümde tek engel kaldı: Benden daha hafif olan bir motorsikletle sürüş gösterisi.

Tabii işin zor tarafı, 5-6 dakikada biten 20 tane basit soru yaptıktan sonra, 45 dakika sınırı sebebiyle uzunca süre sınav salonunda beklemek zorunda kalmak. Neyse, kendimi motosiklet üzerinde öldürebilmem için küçük bir ayrıntı daha kaldı. Ardından bir tane hızlı çalışan makine alıp, kendimi yollara vurabilirim.

...o da belki.

Boş Vakti Çok Olan İnsanlar

Uğraştıkları iş boş diyemem ama çok fazla boş vakitleri olduğundan eminim. :)

Hadis hatırlatıyoruz kendilerine: "İki günü eşit olan, zarardadır."

Hayatım Sit-com Oldu

Hayatım sit-com'a döndü. Hiçbir hedefim yok. Sadece eğleniyorum. Birçok konuda ne yapacağımı bilmiyorum.

Derdimi bile bilmiyorum aslında. Korkunç bir durum. Hatta aynanın karşısına geçip kendi kendime "hey dostum senin tek derdin o lanet olası beyaz k.çının kafandan daha büyük olması" diyorum. Amerikan filmlerindeki zenciler gibi hem de... Oof of.. Hayatım Sit-com oldu. Ne yapacağımı bilemiyorum.

Değerli bir dostumla konuşmamdan alıntıdır.

Ziraat Bankası'nın Yeni Reklamındaki Şarkı

Ziraat Bankası'nın horozlu bir reklamı şu sıralarda televizyonda görüntülenebiliyor. arkada gayet alaturka ezgilerle bir şarkı çalınıyor. Bunun ne olduğunu bilen var mı?

What shall we do with a drunken sailor veya sadece Drunken sailor olarak bilinen şarkı. Bir denizci şarkısı ve hafif İrlanda ezgisi tadında. Türkçe meali ise, "sarhoş denizciyi ne yapmalı" olan şarkı, her dizesinde bu denizciye türlü ayıltma bahanesiyle tacizi konu alıyor.

Şarkının sözlerini burada bulabilirsiniz. (Wikipedia) Şarkı söylenirken "early" söcüğü alışılmışın biraz dışında telaffuz ediliyor.

Şarkıyı dinlemek için bu bağlantılara bakabilirsiniz. Koro veya Country tarzı için bağlantılara tıklayın.


Yeni Trafik Canavarı Yakında Aranızda

Son zamanlarda aldığımız eğitimlerden sonra Hakkı'yla birlikte, yazılı sınavları hiç çalışmadan geçerek, ilk direksiyon sınavını Mart başında Almanya'da olmamızdan dolayı kaçırarak ikinci sınavda B sınıfı araç ehliyeti almaya hak kazandık. Ama benim için her şey bitmedi.

Ben hemen bir sınav için daha başvurdum ve A2 için yola devam ediyorum. A2 sınıfı araç ehliyeti, motosikletler için geçerli olan... Eğer önce B sınıfı ehliyeti alarak üzerine A2 için başvurursam iki defa ehliyet için vergi ve masraf ödediğimi öğrendim. Dolayısıyla B'yi almadan yanına A2 yaparak olaya bir defada noktayı koymayı hedefliyorum.

18 Nisan'da olsa gerek geçmem gereken bir fark sınavı var ve sadece 20 soru yaparak çıkacağım. İşin teknik kısmını iyi bildiğim için yine çalışmayı planlamıyorum. Motor sürme konusunda ise derslerde arabadan daha az zorlanacağımı düşünüyorum. Tabii ne zaman kendine motor alırsın diyorsanız, daha çok var. Çünkü ben ciddi kalıplı bir şey bakıyorum. Bavyera'nın bağrından kopup gelen ve motor hacmi 1 litrenin üzeride olan şeylerden bahsediyorum.


Şarkıların İzinde - Isabel

Zamanında EkşiSözlük'te gezerken, Gregorian hakkında "erkek sesinin de rahatlatıcı olabileceğini gösteren girişim" tarzında bir yorum okumuştum. Sanırım ben ikincisini de buldum: Il Divo. Dört opera tarzı söyleyen erkekten oluşmuş "boyband" diyebileceğimiz grup, klasik parçaların yanı sıra pop eserlerini de klasik bir dokunuşla yorumluyor. Ancora albümündeki Isabel isimli şarkıları da hafif müziğin duygusal bir havayla yorumlanıp sunululduğu bir parça. Tabii bazı insanların gıcık kaptığı, "İtalyanca değilse opera olamaz" yaklaşımı bazı eserler için gösterilmiş. Fazla takılmayın derim.

Tıklayın - Dinleyin

Bu da İnsan...


Yorum yok, adam konuya uzak, laf olsun diye yazıyor belli ki:

Haber burada, tıklayın.

Ahan da yorumu:

"Kendinize Özel CDler Yaratın" Ne demek bu Haber7 editörleri. Bari siz bunu yapmayın be. Soruyorum size Yaratmak kime mahsustur. Yapmak kime mahsustur. Artık Şu Kopyala Yapıştır işini yapmayın veya Kopyala yapıştır yaptıysanız bile Okuyun bir defa.

Diyecek bir şey yok. Abi çok kaptırmış belli ki. :)

Hannover'den Selamlar

Aslında Salı'dan beri buradayım, ama yazmaya vakit olmadı. Messe'nin altını üstüne getirmeye devam ediyoruz. Şu sıralarda montaj ve video yayınlama işlerini sürdürüyorum. ekibin geri kalanı ise ekşında.

Daha sokaklarda fotoğraf çekme vaktim olmadı, olursa hemen sizle paylaşacağım. :)


Massachusetts Yollatı Taşlı...

Değerli arkadaşım Aybek'in olaya noktayı koyup MIT tarafından işletme yüksek lisans programına kabul edildiğini öğrendim. Bakalım, daha kimleri yurt dışına göndereceğiz? Tabii bunu gecenin bir yarısı öğrenip günlüğe yataktan yazıyorum, o da ayrı dava. klavyeli telefon güzel bir şey. :)

Şimdiden bol şans.

Kodak Theatre'dan Aşşaa, Kasımpaşa!

Şu sıralarda kısaca Oscar olarak anılan Akademi Ödülleri veriliyor. Gerçi oturup izlemeyeceğim ama birkaç laf etmeden durursam göbeğim çatlar.

Geçtiğimiz sene en iyi gösel efekt ödülünü, The Transformers üzerinden Golden Compass'e veren zihniyet zihinsel tahribat sebebiyle malulen emekli edilmediyse zaten o ödüllerden kimseye hayır gelmez.

Ulan, sıfır "morph", binlerce parçadan oluşan robotlar ve hayata geçen ve şehir içinde bile hiçbir sırıtma olmadan oluşturulan sahneler... Ödülü alan ise en pahalı yapım unvanına sahip bir film... Lâ havle!.. Vereceksin Ironhide'a bunları, Helix Jump nasıl yapılır, uygulamalı gösterecek.

Elveda Hain Kola!

Yaklaşık iki aydır kola ve benzerlerini içmiyorum. Çok farklı bir duygu. Eskiden günde 3 litre kola içerdim. Şimdi vücuduma giren bunca şeker, basitçe artık vücuduma girmiyor. Daha da değişik bir ilerleme olarak, iki-üç haftadır da gazoz bile içmiyorum.

Eriyor sabun gibi, dağ gibi adam...


Yeniden Doğan Telefon

Elbette sabit yazılım (firmware) güncellemesinin faziletlerinden haberdarım. Ama, bu kadar etkili şekilde hayatımı değiştirebileceğini tahmin etmek için vakit harcamamıştım. Bir seneyi aşkın süredir kullandığım E90 Communicator, geçenlerde akıl edip yaptığım bir güncellemeyle birlikte çok kullandığım iki özelliğinde radikal bir gelişme sergiledi.

Daha Hızlı GPS

Nokia'dan teste gelen N85'i bir süredir kullanıyorum ve E90'ın GPS'le konum bulma yeteneği neden bu kadar zayıf ve vakit alıcı diye düşünüyorum. Yaptığım güncelleme sonrasında, n85'le aynı hıza erişmiş durumda. Eğer çok kuytu bir yerde değilseniz, birkaç saniye içinde şebekeden yaklaşık yerinizi göstermeye başlayan E90, hava şartlarına bağlı olarak, en iyi şartlarda 10 saniye içinde de GPS verisini kullanarak gerçek zamanlı yerinizi göstermeye başlıyor!

Sertifikalar Güncel Kalsın

E90'la ilgili bir sorunum da, Gmail tarafından sağlanan uygulamanın güvenlik sertifikalarının sürekli her bağlantıda onay sormasıydı. Görünüşe göre yeni sabit yazılımla birlikte bu sertifika sorunu da ortadan kalktı. Güvenli bağlantı kullanmama rağmen artık "Bak bu sertifikayı ben tanımıyorum, kabul edeyim mi?" sorularının sonu geldi.

Sonuç: Kullandığınız ürünün yazılımını arada bir güncelleyin. :)


Günlük Değil Aylık

Evet farkındayım günlüğü aylığa çevirdim. Ama bu aralar başka işlerden kendi günlüğüme girmeye fırsat bulamıyorum. Anlatacak ilginç bir şeyler bulup en kısa sürede buralarda olacağım.

Ya da sizi yiyorum yine... Kim bilir. :)

Yeni Yıl Kartı: 2009

Bu sene de fotoğraf çekimini kendimin yaptığı bit yılbaşı kartını arkadaşlara gönderdim. O kart da burada. Evet ben çektim, her sene yapıyorum bunu. Oradan buradan alıp üzerine bir şeyler yazıp göndermiyorum. :)

Sony Alpha 900 + 50 mm f/1,4 lens ile 250 ISO, f/2,8, 1/30 s

Muhteşem bir yıl dilerim.