Yeni Proje, Eldekiler Yetmezmiş Gibi...



Sanat için soyunurmuş gibi yaparak kafamda uzun süredir bekleyen bir projeyi gün ışığına çıkartmanın vakti geldi. Çıksın ki mayo izleri olsun gövdesinde.

Biraz dijitalde bırakacak da olsam, meşhur metalimsi parçaların orkestral yorumlarını üretebilme çabasına gireceğim. Neden dijital yahu, demeyin. Getirin orkestrayı, onu da çaldıralım. :) S&M gibi hilkat garibesi bir şey beklemeyin. Gaz çıkartsam daha iyi olur.

O kadar müzik bilgim yok elbette, bakalım nereye kadar gidecek? Evet, birkaç yıl almasını bekliyorum. N'ooldu diye hemen taciz etmeyin.

Bilişime Hafif Bir Yeniden Başlangıç


Elim değmişken duyurayım. Bilişim iş koluna farklı bir şekilde geri dönüyorum. Ülkemizde Biostar ve Leadtek gibi markaların pazarlama iletişimi görevini yerine getiren ITB'de boş vakitlerimde destek gücü olarak görev alacağım. Değerli dostlarımla beraber bir şeyler yapacak olmak beni heyecanlandırıyor.

Siz yine bana bildiğiniz yöntemlerle ulaşabilirsiniz; zira gündüz işim değişmiyor. Aslında sektöre geri dönüşten çok sektöre ucudan katkı sağlama durumu söz konusu...


Memleketin Hâli Ne?


Geçenlerde yaptığım trolleme işlemleri ve devamındaki parçası olan bir önceki yazıma gelen tepkileri bir araya derleyip size sunmamın zamanı geldi diye düşünüyorum. Yoksa bir dostumun dediği gibi belki de bu fikirler üzerime yapışabilir. Bilmiyorum etkisi ne olur, zira çok hümanist birisi değilim; ama temel hak ve özgürlüklerden kimsenin mahrum bırakılmasına da göz yumamam.

İyi, Kötü ve Bir de Şey... Nasıl Desem ki?

Aslında şurada bulabileceğiniz bir ekran görüntüsü (dosya biraz uzun; 16.000 pikselden yüksek), belki siz bu satırları okurken hâlâ devam etmekte olan bir tartışma olarak es geçebileceğiniz ama aslında memleketin halini özetleyen bir niteliğe sahip. Orta yolu bulabilen kimse yok gibi.

Kişisel Deneyimlerim ve Çıkarımlarım

Feykbuk ve Feysbuk yardımıyla yaptığım araştırmalarda ortaya attığım sözlere aldığım tepkiler ışığında yaptığım çıkarımları madde madde özetlemek isterim.

- Herhangi bir şekilde herkesin özgürlüklerinin taminatını sağlayan fikirlere birçok kişi kapalı. İnsanlar kendilerinin skorda geriye düştüğünü ve diğer tarafın budanması gerektiğini düşünüyor.

- Çok liberal sayılamayacak, çoğunluk istiyorsa demokrasi bile ortadan kalkar zihniyetinde, malum cemaatle bağlantılı olan veya olmayan birçok insan darbe korkusundan kalp tedavisi görüyor. Ya da bu iddiaları çok fazla gündeme getirerek farklı amaçları var, çok da anlaşılabilir değil. Hatta TSK bu insanlar için müthiş bir korku kaynağı. Vallahi politize bir insan olmamamdan mı kaynaklanıyor bilmiyorum ama benim herhangi bir gruptan, kurumdan veya fikirden bu kadar mesnetsiz bir korkum yok. Kapağı yurtdışına atmış olanların bile bu korkuları gündeme getirmiş olması bambaşka bir olay.

- Bütün bu hengâme ortasında, dostluk, barış ve gerçek insan hakları için mücadelesini sakınmayan birçok kişi var. Bu insanların en büyük özellikleri arasında genele göre az bulunmaları, tutarlı olmaları, demokrasinin demokrasiyi yok edemeyeceğini savunmaları ve kayıtsız şartsız kişisel hak ve özgürlüklerin yaşatılmasını istemeleri var. Hayır, bunların çoğu orada burada ordu hakkında atıp tutmaya 1-2 sene içinde başlayan gazetelerde köşe yazmıyorlar.

- Dini güç odaklarını temsil eden veya onlara yaranmaya çalışan kişiler genellikle kendilerini demokrat olarak görüyor. Halbuki dinin demokrasiyle ne kadar bağdaştığı birkaç Uzak Doğu ve Arap ülkesinde rahatça gözlemlenebilir.

- Kendisine Kemalist diyen insanlar genellikle çok ciddi fanatik eğilimlerle yaşıyorlar. Buna sosyal demokrat ailelerden yetişen birçok insan da kapılmış durumda. Bu fanatizm söyleve döndüğünde karşı taraf tarafından doğrudan faşist olarak adlandırılıyorlar.

- 12 Eylül ve 28 Şubat gibi süreçlerden geçerek güçlendiği iddia edilen ve muhafazakar liberalimsi bir akım olan oluşumlar (bkz: AKP) ordufobik bir yapıya sahipken karşılarında bu memleketin temeli Kemalizmdir ve savunmak için her türlü dinfobik girişimi ortaya koyabiliriz zihniyetiyle yaşayan ve ulusalcı olarak adlandırılan tarafa karşı yaklaşımında  polis ve yargı tarafındaki kadrolaşmalarını da kullanabiliyorlar. Savcıların birbirleriyle çelişebilmesinin ve birbirlerini gözaltına aldırabilmelerinin bence başka bir açıklaması yok.

- Cumhuriyetçi veya ulusalcı olarak anılan insanları toptan darbeci olarak adlandırılsa da temel hak ve özgürlükler konusunda karşı taraf ayarında bağnazlığa sahipler. Burada kendimden bir örnek vereyim: Kişisel olarak kimsenin nasıl giyindiğine bakmasam da başı kapalı bir bayanın bazı kabuller yaptığını düşünerek buna göre davranışlarımı biçimlendiririm ve mesafemi, dünya görüşüm çok farklı olduğunu tahmin ettiğimden, bu durumu göz önüne alarak belirlerim. Ama duruşumu tutup vay efendim siz şöylesiniz, biz böyleyiz, yakarız da, gerici de, şucu da, bucu da... diye saldırıya veya zavallı bir tavra dönüştürmem. En nihayetinde, bana ne. Ama işte iki taraf birbirine bu anlamda bir fanatizmle girmiş durumda ve kutuplaşma sadece siyaset sahnesindeki kişiler tarafında değil toplum içinde de büyüyor.

- Bu aralar hukukun üstünlüğünün insanlar adalet dağıtmaması şikayeti her yönden kulakları sağır edecek bir uğultu gibi duyulabiliyor. Elbette bunun sebebi, hukukçu arkadaşlar çok daha iyi bilir ama ben kendi yorumumu ekleyeyim, herhalde darbe zamanında yapılan 1982 anayasasının fazlaca yoruma açık maddeleri sebebiyle her türlü zapt-u rapt altına alma yeteneği olsa gerek. Bu kadar muğlak kanunla bir yere gidebilmek zor. Zaytung.com'daki haber gibi "Savcısı önce biten taraf kaybedecek" durumu komik ama gerçek olabilme ihtimaline sahip.

- Memlekette cadı avı ve kutsal seferler kısa süre içinde bitmeyecek. Hatta bu zamanlarda yine seçime gidilecek. Merak etmeyin, kime oy verirseniz verin, bir taraf tamamen tasfiye edilmeden bu ülke bir yere vermayacak. Bir yere vardığımızda bile orada olmak istemeyebilirsiniz. Ben şimdiden söyleyeyim.

Güzel günler bizlerle olsun.

Hayattan Bezer mi İnsan?

İnsan ölmek istemez. Hani hep anlatılan bir şeydir; herkes cennete gitmek ister ama kimse ölmek istemez. Zaten sürekli orada burada bahsedilen meşhur ölüm sonrası muhteşem ödülün mekâna bürünmüş haline gideceğinize kesin gözüyle bakacak kadar benmerkezcil ve narsist değilseniz hayatla ilgili şeyleri anlamak için daha fazla kaygı duyuyorsunuz. Ayrıca zaten sürekli iyi çocuksanız, akıllı uslu bir insan olmuşsanız ve/veya beyniniz yeterince yaratıcılık gösteremiyorsa ve varsayılan din yaklaşımlarıyla hayatınızı sürdüren çoğunluktansanız sizden daha huzurlusu yok. Bakkaldaki etiketlere bakıp alışveriş yapmak kadar rahat. Cebindeki parayı biliyorsun, alacak şeyi biliyorsun; hadi para çıkışmazsa "sonra veririm abi" diyebiliyorsun. Daha güzelini söyleyeyim; kredi kartına abansan bile bir yerde "reset tuşu" falan bile oluyor.

Diğer taraftan, öyle garantili bir kooperatif işletmesi gibi öldüm ve ebedî huzura kavuştum fantezileriniz yoksa  hayata daha fazla sorgulayıcı gözle bakmanız gerekiyor. Zira birçok şeyi olduğu veya size anlatıldığı gibi kabul etme şansınız azalıyor. Ya da nasıl diyeyim, bilince karşı bir sorumluluk hissetmeye başlıyorsunuz derinlerden...

Bu noktada, laylaylom yaşayan türdeşlerinize bakıp hayatın ağırlığından bezebiliyorsunuz. Bir salak ben mi varım deseniz de bilinciniz size bazı sınırlar çiziyor. Yanlış belledikleriniz, emredilmeyen şeylerden kendinize çıkarttığınız erdemlerinizle birlikte her yanınıza sınırlar çiziyor.

Bir salak ben miyim bu dünyada, diyorsanız; bilin ki yalnız değilsiniz. Benzerlerinizi bulmanız yine de kolay olmayacak aa umudu sadece hayal kırıklığına giden yoldaki ilk adımınız bellememeniz size bu acıya biraz daha katlanma gücü verecektir.