Kendimle olan savaşı kaybetmek üzereyken aslında savaşın içinde olmadığımı anladığım an, önemli bir dönüm noktasıydı... Bugündü, bugünde kalacak bir noktanın ardındaki zaman çizgileriyle anlatılabilecek ve ileride bir noktada bugünün gölgesiyle kesişecek bir ışık olmasını umduğum yolun başlangıcı. Belki de sadece yaşamış olmak için yaşanmış, birkaç çekingen duygunun dışa vurulup da yanardağın eteklerindeki basıncı azaltmasıydı olanlar. Kim bilir, belki de gerilimi iyice artırmaktan başka bir şey değildir aklımdan geçenler.
Kimse bilmiyor ya, yaşanıp görülecek hepsi; adım adım, tane tane. Çok niyetsiz ve gönülsüz, seçesi olmadan seçmek, izlemek istemeden peşine düşmek gibi garip arayışları yanlış yollarda sonlandırma korkusu hep benimle olsa da, yaşanacağı engellemek imkânsız gibi.
Geri dönüşlere en elverişli yolları bile geri yürümek bir kayıpken ilerlemek, gerektiğinde de durmadan devam etmesini bilmek belki de yeni moda bir erdemdir. Erdemler mi bizi değerli yapar yoksa boyun eğilen arzular mı, sorusunun cevabı gibi, her noktada farklı yanıtlar aldığımız meselelerin en nihayetinde gelip dayandığı yer, yine kendimiziz. Bizi biz yapan, bizi bir başkası yapan; hatta yeri geldiğinde bizi başka birine kandıran biz...
Bunları şimdilik boş verdim. Elimde karpal tünelin sızısı ve yüzümde medeniyeti çeyrek gece bir ifadeyle uyuyacağım. Ne olursa olsun, güzel bir günün tanımını yap deseler, herhalde yine böyle bir günü anlatırdım. Ne mi oldu? Olanın önemi yok; olabileceklerin ihtimalleri var. Ayrıca kalksam gitsem o uzaklara, elimde solacak bir demet çiçekle değil, bir tane bonsai ile giderdim. Her şeyin özeti, tek bir saksıda minyatür bir hayatın kendisi. Bir insana daha güzel ne sunulabilir ki?
盆栽