I Ponder




In the brink
On the verge
Even so close
I diverge

In the glass
By the mouth
Wine and love
In thought

In the dream
A wonder
Fade and shimmer
I ponder

Before dawn
Night brought
Bad omens
In stone wrought

(...)



Bir Allahsızın Şarap Tefekkürü


Geçtiğimiz günlerde Gogoystadt kaynaklı bir saçmalık içinde milli içkimiz ayrandır gibi bir cümle vardı. Canım yaaaa, her şey düşünüz bitanemiz. Yıllardır  RTS videosu izleyenlere bile sorsanız bu kadar mikro görmemişsinizdir. Dragoon'lara harmandalı oynatırken öteki tarafta içi boş Carrier'larla sazan Ghost avına çıkıp aradan Reaver'ları adamın exp'inin orta yerine sokuşturmuş bir Protoss oyuncusunun üstüne bir de tek DarkTemplar'la ikinci exp'teki bütün SCV'leri doğrayıp binalara yöneldiğini ve tek Observer ile Overlord'lara yakalanmadan haritadaki Zerg'ün donuna kadar öğrendiğini hayal edin. Bir eline de hamburger verseniz hazreti başbakanımızın micromanagement yeteneğinin ve APM'sinin yarısına gelmez. Her şeye yetişiyor bizim Übermensch...

Neyse ayranı sallayın şimdi, sonra için. Hah tamam, güzel. Bu toprakların içkisi rakıdır falan diyenler de çıktı. Ama daha önemlisi ne biliyor musunuz? Bilmem kaç bin yıldır buralarda şarap yapılıyor. Benim gibi şarapla amatör olarak ilgilenen, okuyan kendi çapında (bel çevresi değil) şarap tatmaya çalışan, okuyan öğrenen birisi bile Anadolu'ya özgü on tane üzüm çeşidi sayabiliyor. Ticari olarak yetiştirilenler ise yüzün üzerinde, kayıtlara geçmişin sayısından ise pek emin değilim.

Türkiye dünya üzüm üretiminde önemli oyunculardan. Bağ alanı açısından dördüncü (iki ve üçüncüyle aradaki fark büyük değil), üretilen üzüm miktarı açısından ise altıncı sıradayız (yedinci üçte ikimiz nispetinde üretiyor). Konuya hakimiyetimiz elbette fındık kadar değil, ama çok büyük üreticiyiz. En nihayetinde üzümün ve şarabın binlerce yıllık anavatanında yaşıyoruz.

Bu bereketli ve bitkinin ve insanın çeşidinden geçilmeyen topraklarda ise maalesef İslam gibi bir mesele mevcut. Bu mesele genellikle kendisiyle aynı fikirleri ve değerleri paylaşmayanlara pek iyi davranmamasıyla meşhur. Elbette Hristiyanların İsa'nın kanı metaforunda kullandıkları şarap İslam'da alkollü içecek olduğu için tu kaka.

Ne kadarıyla rakı yapıldığını bilmiyorum ama memleketimizde üretilen tüm üzümün %3'ünden şarap yapıldığını biliniyor. Bunun yanında diyelim ki hobi olsun diye bir bağlık alan alıp üretim yapacaksınız, mülki idare doğrudan "zeytinlik yapsanıza siz burayı" telkinlerine başladığını da biliniyor.

Bildiğiniz para işletip paradan para kazanmayı farklı kisvelerde meşrulaştıran Müslümanlar tamamen doğal (a.k.a. Allah'ın işi) fermantasyonu günah sayıyorlar. Bir de manevi değerleri var ki pek çıtkırıldım, menzil gözetmeksizin rencide oluyorlar, üflemesen bile sönen mum gibi.

Kapitalizmin çarkına bu kadar girmiş ve bankacılığı bile helal yapıyorum diyerek vicdan mastürbasyonlu meşrulaştırma yapan Müslümanlar üzümlerimizi çok daha ticari hale getirebileceğimiz bir yöntemi de böyle böyle reddediyorlar.

Burada şaraplarını da afiyetle tattığım bir firmanın kuruluşuyla ilgili hikayede karşımıza çıkan sözler (dikkat etmek lazım tabii, malum, medya çarpıtır, söylediği iddia edilen kişiye ait olmayabilir bu sözler ama duymayı bekleyeceğiniz sözlerdir. İçinde yabancı düşmanlığı ve ırkçılık aroması da var) bir zihniyeti özetler nitelikte:

Şarap fabrikasını çok olumsuz buluyoruz. Halkımızın maddi geleceğine de katkısı olacağına inanmıyorum. Üzümlerimiz meşru olmayan bir yere gidecek. Kaldı ki fabrika Fransız ortaklığında kuruluyor. Yabancıların içimize girip bu tür tuzaklarla bizi çok karanlık noktalara götürdüklerini düşünüyoruz. Bunu olumsuz buluyoruz. Parti olarak fabrikanın kurulmaması için imza kampanyası başlattık.

İslam, fikir ve ifade özgürlüğü, kadın hakları ve inanç özgürlüğünün yanı sıra şarapçılığı da öldürüyor.

Ben Allahsızım; ateist demek istemiyorum zira bu bir ideoloji değil ben de ideolog değilim. Ateizm sıklıkla bir ideoloji olarak görüldüğü için bundan sa sıyrılıp, İbrahimî dinlere de atıfta bulunarak daha net, daha çetrefilsiz bir sözcük olarak Allahsız diyorum kendime. Kendi kendime vardığım bir sonuç. Oturup üzerine laf çevirmede oynamam, başkasına benimsetmeye çabalamam; sadece sorarsa anlatırım.

Çok basit ahlaki değerlerim vardır, beş yaşındaki bir çocuğa bile hepsini anlatabilirim ve asla ezber yoktur. Hepsi hayatın içinden gelir. Erdem ölçütlerim de basittir, herkesle paylaşabilirim; karmaşık değildir insanın insanlıkla en büyük imtihanlarını en yalın halleridir. İyiye, doğruya ve güzeledir mesela gittiğim her yol. Kimseye hayatı zindan etmemektir.

Sözün özü, toplumun sevmediği insanlardan sayılıyorum sadece çoğunlukla aynı kanaatlere varmadığım için. Belki ben yanlışım belki onlar; ama bu benim onlara üzerinde uzlaşabileceğimiz bir bilgi ve idrak düzeyinde birbirimize zarar vermeden yaşayabileceğimizi görüyorum. Fakat maalesef dahil olmadığım ve beni de bu anlattığım son şeylerden dolayı nasıl davrandığıma bile bakmadan nefret odağına alabilecek bazı grupların hayata, insanlığa ve hatta bir coğrafyanın binlerle yıllık kültürüne karşı işlemeye yeltendiği cinayetler canımı sıkıyor.

Budur.


Agent Smith Deneyimleri


Bimeks, web.tv için yaptığımız videoları kendi mağazalarında da kullanmaya başlamış. Arkadaşlar haber verdi; benim de yolum 21 Mayıs'ta olay mahalline yine bir Bimeks işi nedeniyle düştü. Televizyon bölümünde kendimi Agent Smith gibi her yerde görünce aklıma malum replik geldi:

The best thing about being me... There are so many "me"s.

Fotoğrafı burada görebilirsiniz.

Korkup uzaklaştığımı hatırlıyorum. Gerçi ekrandakinden 15 kilo eksik olmak güzel bir şey. Onu da ayrıca söyleyeyim.


A Lesser Man




You know the story about the man
Who had with devil traded,
To quench his earthly desires he did vow
To surrender his soul in return, when
All passion and hunger had been sated.
Near his end, he did see somehow
Desires that man hold fits to no life span.
I won't succeed where he failed:
Because my dear, you better know
That I am even a lesser man.


Yassahlar


Son zamanlarda alkollü içecekler konusunda 4. Murad'ı oynayan Decepticon lideri ve şürekâsının neden böylesine saldırıya geçtiğini sanırım buldum. Ziyâ Paşa yıllar önce yazmış; nedense aradaki ilişkiyi bu sabah görebildim:

Bed-maye olan anlaşılır meclis-i meyde,
İşret güher-i âdemi temyize mihenktir.


Kendileri oturmuyorlar, milleti de oturtmuyorlar. Yaptıkları ettiklerinden Allah'ı Peygamber'i pek takmadıkları fikri bende yerleşmiş durumda; en nihayetinde kitaplarını ben de sayfa sayfa okumuşumdur. Nepotizmden tutun da zulüme kadar birçok konunun ilgili kitapta izinli olduğunu sanmıyorum. Alkol yasak değil diye değil de dilleri çözülür de hakikatlerini anlatırlar diye korkuyor olabilirler mi?

Fena, pek fena...


Not: Günümüz Türkçesiyle yaklaşık anlamı şu şekilde: Mayası bozuk olan içki meclisinde belli olur. İçmek insanın cevherini belirlemeye yarar.



A Deep-sworn Vow - Yeats



O büyük yemine sadık kalmadın ya
Dost belledim tüm diğerlerini;
Hâlâ ne zaman meydan okusam ölüme,
Geceleri güç bela dalarken uykuya,
Ya da ne zaman ayartsa beni şarap kadehi,
Yüzün geliyor gözlerimin önüne.


‒ W.B. Yeats,
A deep-sworn vow


Günlük Programım



04:00 uyan
04:30'a kadar yürüyüşü bitir
05:25'e kadar idmanı bitir
05:25 duşa gir
05:55 evden çık
06:03 112'ye bin
06:36 Taksim'e gel
06:42 Kapitalist Kıraathanesine gir (sıtarbaks)
08:17 Kıraathaneden çık, ofise yürü
08:23 Ofisin kapısına kamp kur veya içeri gir yerine otur çalışmaya başla
12:30 Yürüyüşe çık, İstiklâl'i iki defa kat et
13:30 Yemeği bitirip çalışmaya başla
18:00 Ofisten çık
18:20 Karaköy'e ulaş
18:30 Motor'la Kadıköy'e git
19:05 Metroya bin
19:30 metrodan çık, eve yürü
20:00 akşam idmanına başla
21:00'den önce idmanı bitir.
22:00 uyu

Toplama kampıma hoş geldiniz. 443 günüm ve verilecek 50 kilom daha var. :)

İdman ve beslenme içeriğini de yakında yazarım.


Durum Raporu - Hayatı Küçültmek Üzerine


Bugün operasyonun 55. günü, birazdan pazartesi günüyle birlikte 56. gün olacak. Yani hayatı küçültme operasyonunda geriye 444 gün kalacak.

53. gündeki tartılma sonucuma göre 161 kiloyla başladığım yolculuğumda 148 kiloyum. Hafta sonu boyunca sürekli yiyerek yemekten nefret ettim ve programın üçüncü safhasına 6 Mayıs 2013 günü sabah 4:30 itibariyle giriyorum.

Artık spor salonu bir süre yok. Zira kardiyo nedeniyle dizlerimde oluşan arızanın tedavi edilmesi gerekiyor. Bu nedenler şimdilik sabah evde spor ve akşamları eve doğru yürüyüş var. Sabah sporunun içeriği ağırlıklı ve vücut ağırlığıyla yapılan bir dizi egzersizden oluşuyor. Açma germe hareketleri, yarım mekikler, ters mekikler, yarım şınavlar ve diğer vücut ağırlığıyla yapılan idmanlardan mürekkep, 45-50 dakikalık bir çalışma olacak. Farklı günlerde farklı kısımlara yüklenecek sistemi bilmem kaç tane idman sistemi inceleyerek geliştirdim. Ayrıntılarını da yakında paylaşırım.

Neden böyle bir şeye ihtiyaç duydun derseniz (demeseniz de anlatacağım, fark etmişsinizdir; cümle sürüyor gördüğünüz üzere ehehe) kimi çok ağır kimi kiloma uygun değil kimi ise çok hafiften başlatarak gereksiz bir ısınma süresi sunuyor. Zaten bir aylık bir spor salonu idmanı ve onun evvelinde de başlamış bir kardiyo idmanına sahibim, o nedenle laklağı geç işe koyul kafasındayım.

Hadi 6 saat sonra her şey tekrar başlıyor. İzlediğim beslenme programımı da bir ara paylaşırım. SAKIN SİZ UYGULAMAYIN ben kendim için doğrusunu buldum, size kesinlikle uymayacak ve sağlık sorunların yaşamanıza sebep olacaktır. Konunun uzmanlarına danışın. Amacım sadece "n'apıyorsun da kilo veriyorsun hacı?!" sorularına teker teker cevap vermemek  için bunları yazıyorum.


Fonda 2SfH - To Glory çalmaya başlar ve kahramanımız hedefe doğru ilerlemeye devam eder...