Balkabağından Hayaller Yüzdürdüm...

Her gün saat gece yarısını vurduğunda balkabağından hayaller yüzdürdüm düşümün denizlerinde. Bazen içindeki kırmızı noktalar puantiyeli elbise gibi gösteriyordu herkesin üzerindekini; bazense sekssiz sedasız yaşanıp gidiyordu hayata dair ne varsa.

Salgılarda mı yaşıyor hayatın algıları yoksa çevrecilerin anlattığı hormonlar sadece gıdalarla ilgili değilmiydi. Feminen ne varsa tapan, topuğu görünce de kâh topuklayan kâh kırbaçlanan arzular mıydı tahtta oturan yoksa kör nefs sadece dokunduğunu mu anlıyordu en ince kıvrımına kadar? Giyilmeyen giysilerin giyilmiş olanlardan değerli olduğu garip bir maskeli baloda gezerken dokunduğu her şeyi şehvetle kaplayan tek organımız elimiz miydi acaba? O kadar masum olabilmek için çok mu fakiriz yoksa beynimizdeki kıvrımlar da aklın ürettiği estetik kadar çekici miydi en nihayetinde?

Balkabağına dönen hayaller yüzdü denizlerde, ayın ışığıyla yıkanan en şehvetli anı gördüm. Aslında görmediğimin gördüğümden ne kadar daha güzel olduğunu fark ettim. Şeytanın gizlendiği ayrıntıları bulmak bahanesi de işin tuzu biberi. Sonra ışık yağdı bulutlardan. Kumru silkelendi yağmurdan kaçarcasına ama huzura eren bir kabullenişle.

Uyandım sonra, denizin üzerinde yatarken hareket edine sulara gömülen insanlar gibi. Birkaç çırpınıştan sonra kendime geldim ama, balkabağından geriye kalanlar, ne kadar gerçek ne kadar rüye, hâlâ bilmiyorum.


Hiç yorum yok: