Yetmez Ama Elinin Körü


Faşizm, milliyetçilik, militarizm vb. alakasız ve insanlık için kabul edilemez her türlü eğilimi siyasi potalarında eritmiş solcularımız kadar Balbay üzerinden Yetmez Ama Evet konulu vicdan mastürbasyonu yapan solcularımız da tiksinti verici. Akşam akşam görünce midem bi oynadı; sindiririm dedim. Yok olmadı. Şimdi kusuyorum. Böğğğkk!

İnsanların en büyük kusurlarının bir tanesi, yaptıkları her türlü hatayı, verdikleri her türlü yanlış kararı bile rasyonalize etme çabası olsa gerek. Ben hatalarımı kabullenebiliyorum, siz de kabullenebilirsiniz.

Çıkmaz Sokak




Çıkmazdı bir yere de
     yollardan bilirdik marifeti
          falanca yere gider diye.
Biz giderdik her ihtimalin
     sonuna da bu yol çıkmaz
          sokakmış derdik bile bile.

(eskilerden)

Yitik Güne Ağıt


Emanet edip yağmurlu bir buluta,
Sabah doğmadan güneş
Tekrar kavuşmak geceye,
Yıldızlarla birlikte karşılamak yeni günü
Ve veda etmek, ay tekrar doğana,
Yer tekrar huzura erene dek.
Puslu bir şehre uzanıp da
Gece çökmeden evvel
Sarılıp bulutlara utangaç güneş,
Yeri birbirine katıp kaçmadan önce
Tek bir dileğim kaldı geriye:
Solan ışıklarında bu yitik günün
Son bir defa yüzünü görmek.

2013.11.25

Tehlikeli Sular


Buralara olur olmaz şeyler yazdığımın ve bunların herkese açık olduğunun farkındayım. Bununla birlikte burayı oturup da okuyacak kimse olmadığını düşünüyorum.

Düşünüyordum, desem daha doğru olabilir. Zira buradaki yazılarla benim tanımış, tanıdıktan sonra açıp buraya göz atan birkaç kişi olduğunu öğrendim. Onlar okudukça kendimi kötü hissettiğimi ama okumalarından da hoşlandığımı fark ettim. En son benimle yanı ülkede yaşamayan bir insanın bir blogdaki backlink ile bu blogu bulduğunu ve sonra benimle tanıştığını öğrendim.

Hayat bazen güzel rastlantılardan ibaret. Bu rastlantılara şans vermek gerek. O nedenle burayı kişisel sçamalıklarımla doldurmaya devam edeceğim.

^_^


Kanıksanmış Roller ve Kendine Faydası Olmamak Üzerine


Toplumun şekil itibariyle hatırlayabildiğim en küçük yaştan itibaren dışlanan, hor görülen ve kendisini sevdirme çabasına girmediği sürece aşağılanıp mümkün olarak elde edebileceği şeylerin sınırı evvelden çizilerek başkalarının aklıselimine davet edilen bir bireyi olarak üzerimde kodlanmış olarak bulunan bu saçmalıktan kendimi kurtaramadığımı fark ediyorum.

Toplumun çöp bireyi olarak hep birilerine yardımcı olan, onların arkasını toplayan ve mümkünse hiç ön planda görünmemesi gereken bir insanış gibi hissediyor olmam elbette çocukluktan bu yana gelen dışlanma ve bastırılmayla çok ilgili. Düşünsenize, aileniz bile sizi belirli cenderelere sokmaya çalışmış, geleceğinizle ilgili sizi bazı şeylere ikna edebilmek için yalan söylemiş, bire bin katarak sizi korkutmaya çalışmış; bugün yaptığınız işe yaramaz şeylerle de sizle gurur duyduğunu söylüyor. Oldu canım, başka?

Aile bağlarımın neden zayıf olduğunu sanırım açıklamış oldum. Çok umursadığım söylenemez. Edinilmiş şeyler bahşedilmiş şeylerden hep daha değerli gelmiştir; aile vurmaması gereken kötü bir piyangoyken kendi oluşturduğum çevremin daha benzer akla sahip, sorunları tanımlamak, öncelik sırasına göre dizmek ve çözebilmek adına işlevsel insanlardan oluşan bir zembil gibi imdada yetişebilmesi manidar değil olağan.

Yalnız ilk başta anlattığım rol üzerime o kadar yapışmış ki özellikle son dört yılda sürekli olarak hem eksik ücret hem de eksik mevkiyle çalışan birisi olarak hâlâ iş kararlarımı arkadaşlara yardımcı olan, maddi ve manevi çıkar beklemeyen bir insan olarak çiziyor olmam gelecek kadar şimdimi de rahatsız eden bir durum. İş kafamın olmaması, kendimi ağırdan satmamam, benzersiz olmadığımı gereğinden fazla iddia etmem de bu tür bir ezikliğin yansıması. Bu kadar mı? Tabii ki hayır. Kendi maddi ve manevi güvenliğini sağlamak yerine belirsiz süreçlere dalıp diğerlerinin kendi maddi ve manevi güvenliklerini sağlamasına yardımcı olmak gibi olaylara da sürekli imza atan bir canlı olarak içimdeki kendini sevdirmek için fedakarlık yapması gereken taraf olduğum dürtüsünün çocukluktan bu günlere gelmiş bir hali sanırım.

Böyle bakınca insanların işine yarayan faydalı aptal rolümü hakkımla yerine getirdiğimi bir kere daha çok iyi şekilde anlıyorum. Otuz yaşına gelmiş olmama rağmen böyle devam edecek. Boşuna "hayattaki amacın ne" dediklerinde "huzur içinde ölebilmek" demiyorum. Planım yok. Tutar yanım yok.

- - -

2 Ekim 2014: Hâlâ bu noktada olmak çok fena.


November 8



Charlotte has reproved me for my excesses, with so much tenderness and goodness! I have lately been in the habit of drinking more wine than heretofore. "Don't do it," she said. "Think of Charlotte!" "Think of you!" I answered; "need you bid me do so? Think of you—I do not think of you: you are ever before my soul! This very morning I sat on the spot where, a few days ago, you descended from the carriage, and—" She immediately changed the subject to prevent me from pursuing it farther. My dear friend, my energies are all prostrated: she can do with me what she pleases.


Güneş Utanç İçinde



Güneş utanç içinde yine bir akşam batarken
Gizli kalmış her aşk için biraz daha erken
Daha daha kızıl saklanmış tüm sevgiler için
Tadılmamış her duyguya ağlarken için için
Kaçıyor hissiz yaşadığın hayattan koca güneş
Ruhun bu garip cenazesine bulunamaz bir eş
Ardında kalan guruptan bir martı ağlarken
Gönülsüzlere, yalandan çaputları bağlarken
Koşarken çıkmaz yolda, sorsam damla umut için
Ardına bakmadan, aslında bilmezsin ya niçin
Hâlâ bulamadığında bir ruh kendi ruhunla özdeş
Verecekse dirhem huzur tekrar eski yaraları deş
Güneş utanç içinde yine bu akşam batarken
Sevmek sevilmek tek derdin, gerisini es geç
Yeniler ne kadar da uzak durup baktığın yerden
Umutları baştan yaşamak için ne kadar geç

b.

Ekim 2013


Bu Sabah Ne Yapıyorsun?



http://instagram.com/p/gUmwByFY_G/



- Bu sabah ne yapıyorsun?
- Her sabah yaptığımı. Hayata not düşüyorum, yaşadığım yaşamadığım her şeye. İz bırakmaya çabalıyorum şu her yanı çentikli dünyaya. Yontup bir kenarından düzletip etrafını, tekrar yeni çentiklerle demek merhaba. Kalmayana dek geride hiçbir şey, durmadan, ha gayret ha!


Welcome the Weatherlight


It is fall, a good season for poetry and hardware upgrades.

After I decided not to upgrade my desktop computer (Mechanus) from AMD's A10 Thunderb... err... Piledriver to Intel Haswell, I came into agreement with myself that somewhat failing, my two years old Sony SB (Daito) has to be replaced, or rather substituted for, a new Haswell überbook. So that I have a gaming PC, new portable operations base does not have to carry a good graphics processor, as its predecessor did. Also switchable graphics on Sony Vaio notebooks are great pain in some unpleasant places if you intend to use or even give a try for another Unix-flavoured operating system, which otherwise works too good than your average expectations from such a mechanism (median expectations stuff is a fallace, I know. Take it as just a figure of speech)

So, here is the new baby: Weatherlight

Ps. If you do not know about it, it is the time. I name my computers, not to attribute them any sort of persona or personal traits but just for fun. It is an old habit I grew after I came across with that concept in dear Mr. Jerry Purnelle's articles. It is always fun to remember names and their naming logic. Also they remind me of good ol'things. The previous names in brackets are of those my current computers. I had Miyamoto, Ejderkesen (Turkish for Dragonslayer, or rather more literally Dragonslicer/cutter), Teferi, Caern... etc. over the years. :)

Welcome aboard!

Weatherlight takes its name from Magic: the Gathering's Rath cycle, being the single largest piece of The Legacy, home to the heroes from many continents of Dominaria. Unlike its namesake flying ship, this Weatherlight really does not fly but it does weight a mere 870 grams. No optical stuff, no abundance of wired connectivity, not a pleasing graphics processor, neither a powerhouse number cruncher CPU and of course not much of a memory... All it has is those it does not have got: Weight and useless frivolities that you would not always seek in an Ultrabook.

Sony VAIO Pro 11 with Razer Orochi


So, what do we really have got here inside this 870 grams of bliss? An Intel ultra low voltage Haswell architecture CPU (Ci5-4200U) 4 GBs of DDR3 RAM, 128 GB of SATA3 SSD (quite fast; by the way 13-inch VAIO Pro models have got PCIe drives, I am pooooor :P ), Bluetooth 4.0, 802.11ac wireless network (this is why wireless won't work without a proper kernel compilation on Ubuntu releases prior to 13.10), an HDMI, two USB 3.0 (with one sleepcharger port, oh, I just made that up. That'd make a good brand :) ), a four-lid 3.5 mm headphone/mic jack (yeah, that supports your mobile phone headphones with mics), stereo speakers well hidden between far edge of body and lid hinge, SD HC card reader, touch-FULL-HD-IMBA-screen (yes, on an 11-inch Überbook)... To be honest I am not that good with glossy touch screens. My previous Sony VAIO SB (Daito) had matte screen which would allow you to dim the screen even in bright day light to conserve some battery. Now I have to fire it up to compensate the reflections even on not-that-luminous workplaces.

That's it. It unfortunately comes preloaded with Win 8 single language. Not a good option for a SysAdmin. Some features might not work on Win 7 or GNU/Linux distos. I suggest, if you are going to make a dual boot system try to fetch a Win 8 Pro license, which would cost you one fifth of the laptop's price tag (box) or one tenth (OEM, which I DO HATE).

I am going to write on some experences and accessories later on.

Till next time, stay light, stay weatherlight.


Bayram Mesajı



Hayal gücünüz gökten inen şeylere inanacak kadar geniş,

Aklınız sizden farklı düşünenler olabileceğini kabullenemeyecek kadar dar.

Dünyayı cehenneme çeviriyorsunuz, cehenneme!..


Veda Bahane




Bu akşam vedalara içiyoruz.
Doldur kadehleri, şerefe!
Aşka, dostluğa, kardeşliğe.
Kalanlar için bir kadeh sana,
Gidenler için bir kadeh bana;
Veda bahane, hayata içiyoruz.

 2013.10.04


Modus Operandi



Bu satırları utanç içinde yazıyorum.

Bir ayım daha boşa gitti. Kendime koyduğum 500 günlük hedefin çok uzağındayım. Bundan duyduğum rahatsızlığı ifade edebilecek sözcükleri eh işte seviyesinde bildiğim iki dilde de aklıma getirecek gücü kendimde bulamıyorum.Başarılı şekilde verdiğim ve beni 160'lardan 140'lara indiren 20 (yirmi) kilodan sonra arada sıcakları bahane edip sonrasında da salmaktan ve kendimi koyvermekten dolayı kaldığım noktanın altına inebilmiş değilim. Azim ve kararlılığımın yanı sıra önüme çıkan sosyal engeller nedeniyle bu meselenin yürütülebilirliğinin aldığı darbeleri tamir etmek benim için hayattaki herhangi bir şeyden daha önemli durumda.

Yeni önlem paketi ve kendime çizdiğim sınırlar şu şekilde:

... ya da boş verin. Bildiğin cendereye giriyorum işte. Buraya ayrıntılarını yazınca ohannesburg diyip garipseyenler veya halime acıyanlar oluyor. Çarşamba ve Pazar akşamları haricinde beni bir yere beklemeyin, akşam yemeğine davet etmeyin yeter.

Bunun yanında sosyal olarak kısıtladığım hayatın önemli bir kısmı da aslında kafamdan geçen yaşıma göre de çok geç yaşamaya başladığım deneyimlerin sancılarıyla mahvolan zihnimin kalıntılarını tekrar inşa edebilmek, yeniden eski haline getirebilmek için aklımdan ve fikrimden uzaklaştırmak üzere kenara derdiğim insanlar ve fikirleri de atlamadan aradan çıkartmam, kafamı temizlemem ve bazı şeylerin muhasebesini tekrar içimde uzun uzun yaşayıp zamanı gelene kadar ölmezsem zamanı geleceği vakitte tekrar çıkartacak vakte gelene kadar beklemem gerekiyor. Zaten otuz senedir sıkıcı, tutkusuz ve dolayısıyla anlamsız bir hayat yaşıyorum; birkaç sene daha bu şekilde yaşayabilirim. Ölmem herhalde. Ya da ölürüm; amaaan, neyse işte. Nasıl olsa ölsem bile insanlar çoğunlukla sadece bir şeylere ihtiyaç duyup "Berkin olsa hemen hallederdi" diye içlerinden geçireceklerinde beni anacaktır. Geri kalan her şey için zaten Master Card...

Neyse, müteakip günlerde insanlarla ilişkilerimi ve iletişimimi etkileyecek önemli feyz aldığım kaynaklar var. Onu bunu kesme ve sanrılardan mürekkep bir güce tapma haricinde LaVey satanizminin bazı kurallarının muhteşem olduğunu hep söylerdim. Gerçi satanizmden şeytan veya kötücül/bencil güç sahibi şeytan kavramını çıkarınca geriye ne kalıyor bilmiyorum ama sorulmadıkça söyleme mesela hayatın önemli bir kavramı olabilir. Buna dikkat etmek lazım.

Belirli konularda daha açık seçik davranmak önemli. Özellikle diğer insanlarla ilgili fikirlerimi kendime saklarken diğer insanların benimle ilgili fikirlerini gayet net şekilde ele almak önemli. Örneğin bugüne kadar benimle ilgilendiğini belirten karşı cinslere karşı daha kaba ve daha kesin davransaydım müşterek olarak başlarımız daha az ağrırdı. Kendi hoşlandığım veya meylim olan insanları da bir süre daha gözden çıkartırsam kırmadan ve kırılmadan bir süre daha yaşayabilirim sanırım. Sanırım. Elbette bazıları sürekli rüyada veya gerçekten, gözümün önüne gelmeseler hayat biraz daha rahat olabilirdi. Neyse, çilem derdim bu olsun.

Verilmiş sözleri tekrar gözden geçirmek ve açıkçası daha doğru düzgün işlerle uğraşmak gibi bir hedefim var ama bu sanırım mümkün olmayacak. Zira şu dakikadan sonra plaza hayatına girersem birilerinin 20. kattaki camdan çıkması gerekebilir. Çok zor. böyle sersefil bir hayat yaşamaya ve arada hikaye ve şiir yazmaya devam edeceğim.

Öyle, hadi yatayım artık. Sabah 5'te kalkıp spor yapacağım.

Tekrar görüşemezsek, elveda.



Many Hands, Many Faces



Among many hands
That I have ever touched,
Soft, able and pretty;
None has ever carried
Scars of many burdens
Or dug through trenches
Of countless pitfalls
That life brought on
Like your hands did.

Among many faces
That I have ever seen,
Beautiful and shining;
None refracted the light
To the colours that
I was in love with
Or reflected on the traces
Of my fading existence
Like your face did.

2013.09


Şimdi ölsem



 
Şimdi ölsem,
Bugün, burada,
Bu gecenin karanlığında,
Ensemde bir ürperti
Ve ardımda koca kalabalıkla;
Aklım başımda,
Yaşım en çok yirmilerde,
Yumruğum havada;
En dirençli, en yılmaz halimle,
Sahte, kukla efendilerin
Korkularını harlayan
En diri heyecanımla;
En temiz inançlarım,
En içten niyetlerim,
En saf dileklerimle;
Seriliversem bir anda
Tüm arzu ve şehvetimle
Özgürlüğün, kardeşliğin yoluna;
Uğrunda yitip giden can
En insancıl kavganın
Bu defa benimki olsa;
Yarın ben girerken toprağa
Ne yazardınız mezar taşıma?


2013.09.10 

#direnMemleketim


Veda Etmek Lazım




Dünyaya katıp ne varsa elinden gelen
Her şeyi toplayıp bakmadan geç veya erken
Yürüyüp usulca ses etmeden üzerinde
Günah o ya fazla bağlanmadan hiçbir şeye
Keşfederek her yanı veya yerleşip bir küfeye
Konuşup her dili ya da dalarak bir mücadeleye
Zamana karşı ha gayret kürek çekerek
Zalime inat mazluma siper olarak
Tespih alıp ele yaşayarak saf bir niyetle
Ya da gönül ile oturarak bir mey ceminde
Belki aşıp dağları merak ederek Kaf'ın ardını
Dalıp kulaçlayarak en derin tefekkür ummanını
Umutla bekleyerek belki ölümsüz bir aşkı
Veya umarken tarlada bir buğday başağı
Kendinden anlam katıp bildiğin her bir kelimeye
Aklından bir şeyler verip deva bulup bin bir derde

Geçiyor ömür, hiç hoşsohbet değil zaman
Beklemezsin, o gelir; vedasız göçer gider insan

Altında bir sehpa ve boyunda bir ilmik
Halkına dostluk edip vahşilere düşmanlık
Geçerken en sığ derede boğulmak da var
Aşarken dağları tabut gibi örtülürken kar
Miadını doldurup bildiğin her duygunun
Esaretinden kurtulup kandığın her tutkunun
Terk edip düzeni yıllar verip kurduğun
Veda edip aşka, en uzakta, en zor bulduğun
Yel değirmenlerini ettikten sonra alaşağı
Olduktan sonra bir hak davanın aşığı
Kendini feda ederek gerekse üstüne atlayıp
Ya da bir adım önde korkusuzca karşısına dikilip
Yolundan edip silahı yoldaşına, kardeşine sıkılan
Umutsuzca kıvranıp kurtulurken bir kara sevdadan
Bir elde şarap Emilia Galotti'yi açıp masaya
Belki de kendi elinle... Veda etmek lazım dünyaya


- Ağustos 2013



Speaking of Power Levels...


Land killing lans has gone through many ordeals, and for eleven years there was no new ones. So, all six are shown here.



1994 - Strip Mine (Antiquites)
1997 - Wasteland (Tempest)
1999 - Dust Bowl (Mercadian Masques)
Seven years of gap
2006 - Ghost Qurter (Dissention)
2010 - Tectonic Edge (Worldwake)
2013 - Encroaching Wastes (Magic 2014 Core Set)

It gets worse and worse... To match with the gradually dropping power levels (which, I guess only leaper forward with bad decisions about artifact-themed Mirrodin) land-killer lands are also began to fade away.

Even if you take the gradual declination into account, Strip Mine (or even Wasteland) versus Encroaching Wastes is an insult.

What'd ya expect different from those who still add 1 colourless mana to good old Counterspell in fear of bringing solid controls back? We've built those badass controls through Mirrodin-Kamigawa, we shall build them in the future, with or without Counterspell.

- - -

Note: Thanks to Brandon McKay for correcting a huge mistake. Ghost Quarter, which was painted by one of my favourite artists Heather Hudson (that's a shame for me), was initially printed in Dissention in 2006.



Çok Sevmenin Şarkısı



Hiç çok sevdiniz mi? Elbette sevdiniz, daha fenası, belki sevildiniz. Saplantı hâline getirdiniz kim bilir kimleri... Sonra ya çekip gittiler ya da sevmeye devam ettiniz, müşterek veya uzaktan uzağa, sevildiğinizi bilmeden.

Love is a razor and I walked the line on that silver blade
Slept in the dust with his daughter, her eyes red with the slaughter of innocence

Çaresizce sevince, erişme umudu olmadan belki, belki de en yitip giden bir canın ardından kendi kendinize yaktığınız ağıtlarınız vardır...

And will pray for her
I will call her name out loud
I would bleed for her
If only I could see her now

Vardır ama bir kere giden bir daha gelmez; tüm ruhunuzu kaplar sevgi veya daha fenası uçsuz bir tutku. Dengenizi kaybedersiniz.

Living on a razor's edge
Balancing on a ledge
You know, you know...

Ama bir kere bile olsa fikri peşimizi bırakmaz.

The evil that men do lives on and on...

Her bitenin, her gidenin ardından, hayat bize çok şey katıyor mesela, çok istemesek de...

Circle of fire my baptism of joy at an end it seems
The seventh lamb slain, the book of life opens before me

Her gidişimizin belki de bir dönüşü vardır, belki. Arkamızda kalanlar ikiye ayrılır çoğu zaman: Gözyaşı dökmediklerimiz ve bize göz yaşı dökmeyenler ile gözyaşı dökenler...

And I will pray for you
Some day I may return
Don't you cry for me
Beyond is where I learn

Fikir, sevgi ve tutku hep bizimle yaşar...

Living on a razor's edge
Balancing on a ledge

Living on a razor's edge
You know, you know...

The evil that men do lives on and on...

- - - - - - -

Sevdiğim çok şarkı var. Bu belki de en sevdiğim olabilir. Bundan iki hafta önce, avazım çıktığı bağırarak eşlik ettim sahnede çalınırken. Eşlik ederken de yer yer ağladım. Aklıma daha önce sevdiğim, şimdilerde sevdiğim ve gelecekte seveceğim tüm kadınları getirdi. Bazen neyi göze aldığımızı hatırladım, bazen ise nelerden kaçtığımızı fark ettim. Hayat sevdiğine sarılmamak için çok kısa ama ben hâlâ kendi içimdeyim...


<3

What I Really Need...




As a person who is generally not within the mutual interest
of interested individuals, this is what oft required.


İşkenceye Devam



Geçen perşembe kendime ettiğim has işkencede son 1 yıl çizgisine geldim. O nedenle işleri daha da rayına koyabilmek adına kendime mini bir site açtım. Burada saat saat ne yediğim ve sabahları kantarda kaç kilo çıktığım yazıyor.

http://incelirken.tumblr.com/

Henüz yaptığım sporu yazmıyorum ve içinde hafta sonları yok. Cumartesi günleri zaten spor yapmıyorum, sadece dinlence var. Her günü ve her şeyi kapsayacak bir ayrıntıya kavuşturacağım bugünden itibaren.

Az zaman, çok kilo var.

Evet, acelem var. Hoşuma gidenleri yeterince kovalayamıyorum; sonra gecenin bir yarısı yaşadığım aklî kırılmalar sonucu duvarlara karşı tek kişilik oyunlar sergiliyorum. Gerçi iyi geliyor, ama stediğim şeyleri yapamamak daha kötü.


Hiçbir Şey Değişmemiş



Onca anının üstüne
Geçen zamanın ardından
Yüzünü görünce uzaktan
Veya gelince yüz yüze

Gülümsüyorsa biraz yüzüm
Duymak yetiyorsa sesini
Dinlerken eski bir sesi
Kısılıyorsa iki gözüm

Hâlâ arıyorsam şevkle seni
Gözümün önündeki her yerde
Merak ediyorsam acaba nerede
Hissetmek istiyorsam nefesini

Kaç vakit geçmiş, kim bilir
Ama tüm bu zamandan sonra
Hâlâ fikrin beni gülümsetiyorsa
Hiçbir şey değişmemiş demektir

b.


Tuzaklarda


Sen bu satırları okurken
Ben tuzaklarda olacağım
Zamanında kendime kurduğum
Acımasız kapanların arasında
Ayağım takılacak bir ağa
Yine kendim için ördüğüm
Hani aklım başımdan gider de
Kıstırırsam kalbimi bir yere diye
Hani elimi verir de bir gün
Kaptırırsam gönlümü bilmem kime
Sen bu satırları okurken
Biliyorsun işte...

b.


Werther Today


JULY 10

You should see how foolish I look in company when her name is mentioned, particularly when I am asked plainly how I like her. How I like her! I detest the phrase. What sort of creature must he be who merely liked Charlotte, whose whole heart and senses were not entirely absorbed by her. Like her! Some one asked me lately how I liked Ossian.


Durum Raporu - Hayatı Küçültmek Üzerine



Bugün 101. günün akşamı. Pek başarılı geçmeyen 100 günün ardından sadece 16 kilo eksikle yola devam etmek siniz bozucu bir şey.

Planlar değişti. Yürüyüşten oluşan kardiyo için zaman ayırmıyorum artık, gün içinde yeterince yürüyorum zaten. Isınma hareketleri ile birlikte en az bir saatlik tam vücut çalışma idmanlarım var. Bu idmanlardan bir tanesi 4-5 arası, ikincisi 20-21 arası. Arada ofiste standart "pervazlı" push-up olayları devam edecek, günde 200 civarı olur herhalde.

Beslenme konusunda 2000-2500 kcal arası, protein ağırlıklı durumlar devam ediyor. Yumurta, lor ve yoğurt en sevdiğimiz şeyler.

Daha azimli ve daha kararlı şekilde yola devam ediyorum. 399 gün ve 46 kilo kaldı.



Sevmek Zamanı



Hayatın gereğinden fazla hızlı
Akıp gittiği bu memleketlerde
Zamana
Savaşa
Dayatmaya
Kerameti kendinden menkul insanlara
Yasaklara, yalanlara karşı
Geç kalmadan, zamanlı
Gözü kara
Yılmaz, kararlı
Yarın değil, şimdi
Sevmek zamanı

14 Haziran 2013

#dirensevgi


Durum Raporu - Hayatı Küçültmek Üzerine


Bugün 91. gün. Sanırım 100. güne kadar 20 kilo kaybetmiş olma hedefimi tutturamayacağım.

Önemli değil zira 86. günde yani 6 Haziran'daki bilgiye göre 17 kilo vermiş durumdayım. Gayet iyiyim.

Protein ağırlıklı saçma salak diyetime de devam ediyorum. Biraz da kaslanıyorum sanırım.

Emin adımlarla, ağır ağır hedefe ilerliyorum.


I Ponder




In the brink
On the verge
Even so close
I diverge

In the glass
By the mouth
Wine and love
In thought

In the dream
A wonder
Fade and shimmer
I ponder

Before dawn
Night brought
Bad omens
In stone wrought

(...)



Bir Allahsızın Şarap Tefekkürü


Geçtiğimiz günlerde Gogoystadt kaynaklı bir saçmalık içinde milli içkimiz ayrandır gibi bir cümle vardı. Canım yaaaa, her şey düşünüz bitanemiz. Yıllardır  RTS videosu izleyenlere bile sorsanız bu kadar mikro görmemişsinizdir. Dragoon'lara harmandalı oynatırken öteki tarafta içi boş Carrier'larla sazan Ghost avına çıkıp aradan Reaver'ları adamın exp'inin orta yerine sokuşturmuş bir Protoss oyuncusunun üstüne bir de tek DarkTemplar'la ikinci exp'teki bütün SCV'leri doğrayıp binalara yöneldiğini ve tek Observer ile Overlord'lara yakalanmadan haritadaki Zerg'ün donuna kadar öğrendiğini hayal edin. Bir eline de hamburger verseniz hazreti başbakanımızın micromanagement yeteneğinin ve APM'sinin yarısına gelmez. Her şeye yetişiyor bizim Übermensch...

Neyse ayranı sallayın şimdi, sonra için. Hah tamam, güzel. Bu toprakların içkisi rakıdır falan diyenler de çıktı. Ama daha önemlisi ne biliyor musunuz? Bilmem kaç bin yıldır buralarda şarap yapılıyor. Benim gibi şarapla amatör olarak ilgilenen, okuyan kendi çapında (bel çevresi değil) şarap tatmaya çalışan, okuyan öğrenen birisi bile Anadolu'ya özgü on tane üzüm çeşidi sayabiliyor. Ticari olarak yetiştirilenler ise yüzün üzerinde, kayıtlara geçmişin sayısından ise pek emin değilim.

Türkiye dünya üzüm üretiminde önemli oyunculardan. Bağ alanı açısından dördüncü (iki ve üçüncüyle aradaki fark büyük değil), üretilen üzüm miktarı açısından ise altıncı sıradayız (yedinci üçte ikimiz nispetinde üretiyor). Konuya hakimiyetimiz elbette fındık kadar değil, ama çok büyük üreticiyiz. En nihayetinde üzümün ve şarabın binlerce yıllık anavatanında yaşıyoruz.

Bu bereketli ve bitkinin ve insanın çeşidinden geçilmeyen topraklarda ise maalesef İslam gibi bir mesele mevcut. Bu mesele genellikle kendisiyle aynı fikirleri ve değerleri paylaşmayanlara pek iyi davranmamasıyla meşhur. Elbette Hristiyanların İsa'nın kanı metaforunda kullandıkları şarap İslam'da alkollü içecek olduğu için tu kaka.

Ne kadarıyla rakı yapıldığını bilmiyorum ama memleketimizde üretilen tüm üzümün %3'ünden şarap yapıldığını biliniyor. Bunun yanında diyelim ki hobi olsun diye bir bağlık alan alıp üretim yapacaksınız, mülki idare doğrudan "zeytinlik yapsanıza siz burayı" telkinlerine başladığını da biliniyor.

Bildiğiniz para işletip paradan para kazanmayı farklı kisvelerde meşrulaştıran Müslümanlar tamamen doğal (a.k.a. Allah'ın işi) fermantasyonu günah sayıyorlar. Bir de manevi değerleri var ki pek çıtkırıldım, menzil gözetmeksizin rencide oluyorlar, üflemesen bile sönen mum gibi.

Kapitalizmin çarkına bu kadar girmiş ve bankacılığı bile helal yapıyorum diyerek vicdan mastürbasyonlu meşrulaştırma yapan Müslümanlar üzümlerimizi çok daha ticari hale getirebileceğimiz bir yöntemi de böyle böyle reddediyorlar.

Burada şaraplarını da afiyetle tattığım bir firmanın kuruluşuyla ilgili hikayede karşımıza çıkan sözler (dikkat etmek lazım tabii, malum, medya çarpıtır, söylediği iddia edilen kişiye ait olmayabilir bu sözler ama duymayı bekleyeceğiniz sözlerdir. İçinde yabancı düşmanlığı ve ırkçılık aroması da var) bir zihniyeti özetler nitelikte:

Şarap fabrikasını çok olumsuz buluyoruz. Halkımızın maddi geleceğine de katkısı olacağına inanmıyorum. Üzümlerimiz meşru olmayan bir yere gidecek. Kaldı ki fabrika Fransız ortaklığında kuruluyor. Yabancıların içimize girip bu tür tuzaklarla bizi çok karanlık noktalara götürdüklerini düşünüyoruz. Bunu olumsuz buluyoruz. Parti olarak fabrikanın kurulmaması için imza kampanyası başlattık.

İslam, fikir ve ifade özgürlüğü, kadın hakları ve inanç özgürlüğünün yanı sıra şarapçılığı da öldürüyor.

Ben Allahsızım; ateist demek istemiyorum zira bu bir ideoloji değil ben de ideolog değilim. Ateizm sıklıkla bir ideoloji olarak görüldüğü için bundan sa sıyrılıp, İbrahimî dinlere de atıfta bulunarak daha net, daha çetrefilsiz bir sözcük olarak Allahsız diyorum kendime. Kendi kendime vardığım bir sonuç. Oturup üzerine laf çevirmede oynamam, başkasına benimsetmeye çabalamam; sadece sorarsa anlatırım.

Çok basit ahlaki değerlerim vardır, beş yaşındaki bir çocuğa bile hepsini anlatabilirim ve asla ezber yoktur. Hepsi hayatın içinden gelir. Erdem ölçütlerim de basittir, herkesle paylaşabilirim; karmaşık değildir insanın insanlıkla en büyük imtihanlarını en yalın halleridir. İyiye, doğruya ve güzeledir mesela gittiğim her yol. Kimseye hayatı zindan etmemektir.

Sözün özü, toplumun sevmediği insanlardan sayılıyorum sadece çoğunlukla aynı kanaatlere varmadığım için. Belki ben yanlışım belki onlar; ama bu benim onlara üzerinde uzlaşabileceğimiz bir bilgi ve idrak düzeyinde birbirimize zarar vermeden yaşayabileceğimizi görüyorum. Fakat maalesef dahil olmadığım ve beni de bu anlattığım son şeylerden dolayı nasıl davrandığıma bile bakmadan nefret odağına alabilecek bazı grupların hayata, insanlığa ve hatta bir coğrafyanın binlerle yıllık kültürüne karşı işlemeye yeltendiği cinayetler canımı sıkıyor.

Budur.


Agent Smith Deneyimleri


Bimeks, web.tv için yaptığımız videoları kendi mağazalarında da kullanmaya başlamış. Arkadaşlar haber verdi; benim de yolum 21 Mayıs'ta olay mahalline yine bir Bimeks işi nedeniyle düştü. Televizyon bölümünde kendimi Agent Smith gibi her yerde görünce aklıma malum replik geldi:

The best thing about being me... There are so many "me"s.

Fotoğrafı burada görebilirsiniz.

Korkup uzaklaştığımı hatırlıyorum. Gerçi ekrandakinden 15 kilo eksik olmak güzel bir şey. Onu da ayrıca söyleyeyim.


A Lesser Man




You know the story about the man
Who had with devil traded,
To quench his earthly desires he did vow
To surrender his soul in return, when
All passion and hunger had been sated.
Near his end, he did see somehow
Desires that man hold fits to no life span.
I won't succeed where he failed:
Because my dear, you better know
That I am even a lesser man.


Yassahlar


Son zamanlarda alkollü içecekler konusunda 4. Murad'ı oynayan Decepticon lideri ve şürekâsının neden böylesine saldırıya geçtiğini sanırım buldum. Ziyâ Paşa yıllar önce yazmış; nedense aradaki ilişkiyi bu sabah görebildim:

Bed-maye olan anlaşılır meclis-i meyde,
İşret güher-i âdemi temyize mihenktir.


Kendileri oturmuyorlar, milleti de oturtmuyorlar. Yaptıkları ettiklerinden Allah'ı Peygamber'i pek takmadıkları fikri bende yerleşmiş durumda; en nihayetinde kitaplarını ben de sayfa sayfa okumuşumdur. Nepotizmden tutun da zulüme kadar birçok konunun ilgili kitapta izinli olduğunu sanmıyorum. Alkol yasak değil diye değil de dilleri çözülür de hakikatlerini anlatırlar diye korkuyor olabilirler mi?

Fena, pek fena...


Not: Günümüz Türkçesiyle yaklaşık anlamı şu şekilde: Mayası bozuk olan içki meclisinde belli olur. İçmek insanın cevherini belirlemeye yarar.



A Deep-sworn Vow - Yeats



O büyük yemine sadık kalmadın ya
Dost belledim tüm diğerlerini;
Hâlâ ne zaman meydan okusam ölüme,
Geceleri güç bela dalarken uykuya,
Ya da ne zaman ayartsa beni şarap kadehi,
Yüzün geliyor gözlerimin önüne.


‒ W.B. Yeats,
A deep-sworn vow


Günlük Programım



04:00 uyan
04:30'a kadar yürüyüşü bitir
05:25'e kadar idmanı bitir
05:25 duşa gir
05:55 evden çık
06:03 112'ye bin
06:36 Taksim'e gel
06:42 Kapitalist Kıraathanesine gir (sıtarbaks)
08:17 Kıraathaneden çık, ofise yürü
08:23 Ofisin kapısına kamp kur veya içeri gir yerine otur çalışmaya başla
12:30 Yürüyüşe çık, İstiklâl'i iki defa kat et
13:30 Yemeği bitirip çalışmaya başla
18:00 Ofisten çık
18:20 Karaköy'e ulaş
18:30 Motor'la Kadıköy'e git
19:05 Metroya bin
19:30 metrodan çık, eve yürü
20:00 akşam idmanına başla
21:00'den önce idmanı bitir.
22:00 uyu

Toplama kampıma hoş geldiniz. 443 günüm ve verilecek 50 kilom daha var. :)

İdman ve beslenme içeriğini de yakında yazarım.


Durum Raporu - Hayatı Küçültmek Üzerine


Bugün operasyonun 55. günü, birazdan pazartesi günüyle birlikte 56. gün olacak. Yani hayatı küçültme operasyonunda geriye 444 gün kalacak.

53. gündeki tartılma sonucuma göre 161 kiloyla başladığım yolculuğumda 148 kiloyum. Hafta sonu boyunca sürekli yiyerek yemekten nefret ettim ve programın üçüncü safhasına 6 Mayıs 2013 günü sabah 4:30 itibariyle giriyorum.

Artık spor salonu bir süre yok. Zira kardiyo nedeniyle dizlerimde oluşan arızanın tedavi edilmesi gerekiyor. Bu nedenler şimdilik sabah evde spor ve akşamları eve doğru yürüyüş var. Sabah sporunun içeriği ağırlıklı ve vücut ağırlığıyla yapılan bir dizi egzersizden oluşuyor. Açma germe hareketleri, yarım mekikler, ters mekikler, yarım şınavlar ve diğer vücut ağırlığıyla yapılan idmanlardan mürekkep, 45-50 dakikalık bir çalışma olacak. Farklı günlerde farklı kısımlara yüklenecek sistemi bilmem kaç tane idman sistemi inceleyerek geliştirdim. Ayrıntılarını da yakında paylaşırım.

Neden böyle bir şeye ihtiyaç duydun derseniz (demeseniz de anlatacağım, fark etmişsinizdir; cümle sürüyor gördüğünüz üzere ehehe) kimi çok ağır kimi kiloma uygun değil kimi ise çok hafiften başlatarak gereksiz bir ısınma süresi sunuyor. Zaten bir aylık bir spor salonu idmanı ve onun evvelinde de başlamış bir kardiyo idmanına sahibim, o nedenle laklağı geç işe koyul kafasındayım.

Hadi 6 saat sonra her şey tekrar başlıyor. İzlediğim beslenme programımı da bir ara paylaşırım. SAKIN SİZ UYGULAMAYIN ben kendim için doğrusunu buldum, size kesinlikle uymayacak ve sağlık sorunların yaşamanıza sebep olacaktır. Konunun uzmanlarına danışın. Amacım sadece "n'apıyorsun da kilo veriyorsun hacı?!" sorularına teker teker cevap vermemek  için bunları yazıyorum.


Fonda 2SfH - To Glory çalmaya başlar ve kahramanımız hedefe doğru ilerlemeye devam eder...



Requiscat by O. Wilde



Yavaşça yürü, yakında,
Karların altında,
Usulca konuş, belki duyar
Papatyalar bile açsa.

Parlak altın saçları,
Paslanıp solmuş gibi,
Genç ve güzelken bir zaman
Yitip gitmiş şimdi

Zambak gibi, kar beyaz,
Bilemedi ki hiçbir zaman
Kendi kadınlığına
Büyüyüverdi aldırmadan.

Tabuttan çatı, mezar taşı
Ağır yatar göğsünde
Bana avuntu bile vermiyor
Yatması şimdi huzur içinde

Huzur içinde olsun tek dileğim
Ne saz duyar şimdi ne bir söz,
Buraya gömüldü tüm hayatım,
Bir avuç toprak da siz atın.

‒ Oscar Wilde


Şiirin orijinaline buradan ulaşabilirsiniz.



That by Charles Weekes




Ne var hayatının ardında,
Ve ardında aslında tüm hayatın?
Hani aklın bir an durduğunda,
Seslenir ya sana ardından yıldızların.
Tamam işte buldun, der sana.
Benim bulduğun, pençesinde yalnızlığın.

‒ Charles Weekes


Bu şiiri W. B. Yeats tarafından İrlanda şiiri üzerine yapılmış A Book of Irish Verse isimli bir derlemede buldum. Kitabın tam metnine Gutenberg projesinden erişebilirsiniz. Üzerinde fikrî mülkiyet bulunmuyor; itikadınızca yazanı, derleyeni; yayında ve yapımda emeği geçenleri anmaktan başka şükran sunmak mümkün değil sanırım.


Spor Müziği - Two Steps From Hell


Son zamanlarda kendimi soktuğum cendereyle ilgili yazıp çiziyorum. Olmayan kondisyonuma nazaran ağır sayılabilecek miktar ve tarzda spor yaparken bir taraftan da müzik dinliyorum. Bunlar özellikle kardiyo gibi sıkıcı kısımlar sırasında hayatı biraz daha çekilebilir yapıp pes etmenizi engelliyor. Hatta müziğin temposuna göre yürüyüşünüzü veya pedal çevirme hızınızı da ayarlayabilirsiniz.

Hepsi Two Steps from Hell isimli, fragmanlara, filmlere, oyunlara ve oyun videolarına müzik üreten ekipten. Alfabetik olarak yazıyorum, karışık dinlenmesini tavsiye ediyorum.

- Archangel
- Dragon Rider
- Elementum
- Heart of Courage
- Love and Loss
- Nemesis
- Norwegian Pirate
- Ride to Victory
- Sons of War
- Strength of a Thousand Men
- To Glory
- United We Stand, Divided We Fall

Sporunuz bol olsun. Dur durak bilmeyin.


The Ballad of Reading Gaol (part.) by O. Wilde



Herkes öldürür sevdiğini
Kalmasın bilmeyen kimse,
Kimi acı bir bakışla vurur,
Kimi en tatlı sözlerle,
Cesur olan bir kılıçla vurur,
Korkak ise bir öpücükle!

Kimi sevdiğini gençken öldürür,
Kimi bırakır ihtiyarlığına;
Kimi şehvetle sarılır gırtlağına,
Kimi iyilik ederken, almadan rıza:
En naziği bıçağını saplar ki hemen
Soğukluğu ölümün gelsin vücuda.

Kimi pek az sever, kimi çok uzun,
Kimi satarken satın alır kimi;
Kimi gözyaşlarıyla yapar ameli,
Kimi gözünü bile kırpmaz:
Her insan öldürse de sevdiğini,
Ölüm kendisini gelip almaz.

‒ Oscar Wilde



Bulduğum bir kısmını çevirdiğim bu eseri tamamıyla çevrilecekler listeme aldım. Umarım muvaffak olurum. Evet, Yeats'ten sonra Wilde'la da ilgilenmeye başladım birazcık.


Durum Raporu - Hayatı Küçültmek Üzerine



On sekiz gün önce anlattığım şeyler hakkında ilerleme kaydediyorum.

Yirmi üçüncü günde başladığım spor salonunda yapılan ölçümlere göre bu süre içinde yeme düzeni ve çok da düzenli olmayan yürüyüşlerle 5,5 KG kadar kayba uğramışım. Bu iyi gelişme. Muhtemel ömrüme birkaç gün daha ekledim galiba.

Geri kalan konularda henüz elle tutulur, gözle görülür, dişe dokunur bir şey yok. Oldukça kafa göz gireriz artık beraberce.

\nn/ (-.-) \nn/




The Moods - Yeats




Zaman akar gider,
Tükenmiş bir mum gibi,
Ama hayatından memnun,
Şu dağlar ve ormanlar.
Hangisini alıp götürmüş ki
Bir kıvılcımın feveranından
Doğup gelen bozgunlar?


- W. B. Yeats



Hayatı Küçültmek Üzerine



Her şey değişir, her şey akar. Atalarımızın da dediği gibi panta rhei.

Hayatımda gerçekleşen ve ağırlıklı olarak dış kaynaklı olduğunu düşündüğüm ama tamamen de öyle olmadığını bildiğim son değişikliklerden sonra ben de iç kaynaklı olacak ama köken olarak yer yer dışarıya dayanan değişiklikler yapma ihtiyacı hissettim. Genel hedefi tek sözcükle özetlemek gerekirse küçülmek. Bu küçülme birçok anlamda küçülmeyi, özellikle hayatı genel olarak küçültmeyi kapsıyor.

Bugün bu planın 7. günü. 6 gün geçti ve geriye 493 gün kaldı. Bu sürede yapmak istediğim şeyler yaklaşık şöyle:

- Çift haneli vücut ağırlığına inmek. Sanırım bu en önemlisi. Belki şimdi yaşayacağımdan biraz daha uzun yaşarım. Belki. Kim bilir?

- İşle güçle ilgili, kısmen belirli olan ama burada henüz yazamayacağım, konuları yoluna koyup değişimi yaşamak ve eskiden yaptığım şeylerin bir kısmını tekrar yapabilmek. Örneğin şurada olduğu gibi çeşitli projelerde kamera karşısına geçmek. Hobilerimi finanse edebilmek de önemli olduğundan bakalım neler yapacağız?

- Hayatını daha küçük bir alana sığdırabilmek. Mülkiyet çılgını değilim, hatta bundan elimden geldiğince kaçınıyorum. Bununla birlikte daha az alanda yaşamak, dijital çağın nimetlerinden daha fazla faydalanmak ve hayatın içinde daha rahat hareket edebilmek için sadeleştirmeye ve azaltmaya (kilo meselesinde olduğu gibi) çabalamak ve bunu başarmak niyetindeyim.

- Daha küçük bir yaşam mekanına geçiş yapmak. Küçülen hayatla birlikte uyum içinde bir hayat tarzına geçmek önem arz ediyor.

Önümüzdeki günlerde gelişmeleri oradan buradan takip edebilirsiniz.



When you are old and grey - Yeats



Ak düştüğünde yüzüne yorgun günlerinde,
Geç ateşin yanına, bu kitabı eline al,
Yavaşça oku ve derin gölgelerinde uykuya dal,
Gözlerinde ve tatlı bakışlarının düşlerinde.

Kim bilir kaç kişi hayrandı tatlı zarafetine,
Sahte veya gerçek bir aşkla sevdi güzelliğini,
Ama bir tanesi içindeki gezgin ruhunu sevdi,
Ve hayrandı yüzünün anlattığı hüzünlere bile.

Parıldayan korların yanında dur bir bak da
Hüzünle yâd et kaçıp giden sevgiyi,
Anlat nasıl hemen aştığını dağı tepeyi
Kaçıp yüzünü sakladığını yıldızların arasında.


- W. B. Yeats

Aedh wishes for cloths of heaven - Yeats



Gök nakışlı yazmalarım olsa
Altın ve gümüş ışıklarla oyalı
Mavi, koyu ve solgun giysiler
Güne, geceye ve alaca karanlığa boyalı.
Sersem yerleridir ayaklarının altı.

Ama ben yoksulum, yalnızca düşlerim var.
Ayaklarının altına düşlerimi serdim,
Usulca yaklaş, bastığın yerde düşlerim var.

—W.B. Yeats

Death - Yeats




Ne umut refakat eder ne korku
Ölen bir hayvansa eğer;
Bir insansa bekleyen sonunu
Korku ve umut eşlik eder;

Kaç defa ölmüş zira,
Dirilmiş tekrar kaç defa.
Büyük bir adam, gururuyla
Yüzleşirken cellatlarıyla

Görünce alaya alır
Nefesini kesecek düğümü;
Ölümü kendinden iyi tanır
İnsan yaratmıştır ölümü.

—W.B. Yeats

 

When you are old and grey - Yeats



Yakın çevremdekiler sıkça W. B. Yeats şiirlerini çevirdiğimi, üzerine uğraştığımı bilir. Burada da en az bir tanesini zaten şimdiye kadar görmüştünüz. En bilinen şiirlerinden olan When you are old and grey'in en meşhur dörtlüğünü sunmak istiyorum. Umarım beğenirsiniz.


Kim bilir kaç kişi hayrandı tatlı zarafetine,
Sahte veya gerçek bir aşkla sevdi güzelliğini,
Ama bir tanesi içindeki gezgin ruhunu sevdi,
Ve hayrandı yüzünün anlattığı hüzünlere bile.



Bu şiir toplam üç tane dörtlükten oluşuyor, yakında tümünü bitiririm umarım. Sözcükleri böylesine farklı ve formsuz kullanan birisinin eserlerini bırakın özgün kafiyesini gözeterek çevirmeyi anlamak bile bazen güç oluyor.

- - - - -

2013.03.08 ekleme: Şiirin tamamının çevirisini burada bulabilirsiniz.

The poet pleads with his friend for old friends - Yeats



En parlak günlerinde olsan da hayatın,
Eksik olmasa da çevrende sesleri
Methiyeler düzen yeni dostların,
Ne gururlan, ne de elden bırak nezaketi.

Ama en çok eski dostlarını yâd et;
Yitirsen de kapılıp hayatın acı seline
Güzelliğin yaşar o gözlerde ilelebet,
Görünmez olsa da öteki gözlere.

—W.B. Yeats,
The poet pleads with his friend for old friends